Komünizm

Afrika'da Yeni Kolonileşme Dalgası ve Toprak Yağmaları

2000'lerin başlarından itibaren Afrika, kademe kademe ilerleyen yeni bir kolonileşme dalgasının içinde buldu kendini. Yaşlı kıtanın, bugüne kadar insanını, emeğini, madenini, petrolünü sömürgeci güçlere kaptırdığı yetmezmiş gibi bu sefer de en değerli ve verimli arazileri bir bir elinden çıkmaya başladı.

Özellikle geçtiğimiz 10 yıl boyunca Sahra-altı Afrikası denilen bölgedeki arazilerin yabancı yatırımcılara devri işlemleri büyük hız kazandı. Bugüne kadar bölgedeki yaklaşık 40 küsür milyon hektarlık arazi uluslararası yatırımcılar tarafından satın alındı veya kiralandı.

Konuyla ilgili son birkaç yıldır medyada, "Afrika'nın 2. Talanı", "Afrika'ya Arazi Hücumu", "Yeni Koloniciler" vb. başlıklar sık sık yer alıyor. Tek bir Hint firmasının Etiyopya'da 300 bin hektarlık arazi aldığı, Madagaskar'ın ekilebilir arazisinin neredeyse yarısının büyük bir Güney Kore firmasına ücretsiz olarak devredildiği, Tanzanya'nın Serengeti'sinde Dubai kraliyetine 150 bin hektarlık safari parkı verildiği, Liberya yüzölçümünün 1/4'ünün yabancı firmalara tarım arazisi açmaları için gizlice ihale edildiğine dair haberler sürekli çıkıyor karşımıza.

Buralarda faaliyet gösteren kimi emperyalist güçler, katliamın adını "barış harekatı", işgalin adını "demokrasi ihracı" koyarak faaliyetlerine devam ediyorlar. Afrika arazilerinin yağmalanmasını, "açlık ve kıtlık sorununa çözüm", "yerli halkın istihdam edilmesi", "Afrika'yı kalkındıracak yatırımlar" gibi görünürde son derece iyi niyetli, insancıl sloganlar eşliğinde tüm hızıyla sürdürüyor. Arazi kapışmalarının ardındaki birçok sinsi tehlike ise insanlardan gizleniyor.

Nobel Barış Ödülü sahibi ve Yeşil Kuşak Hareketi kurucusu Kenyalı yazar ve aktivist Wangari Maathai, 'The Challenge for Africa' kitabında bu tehlikelerden kapsamlı olarak bahsediyor. Bunlardan başlıcalarını özetlersek:

- Afrika devletleri ile yabancı yatırımcılar arasında düzenlenen sözleşmeler genelde ülke yönetimlerine siyasi baskı ve rüşvet yoluyla dayatılıyor. Bu yüzden, anlaşmalar çoğunlukla yabancı yatırımcının çıkarlarını koruyor ve şeffaf değil. Ülkenin çıkarlarını, yerli halkın haklarını, çevre sağlığı, besin güvenliği gibi konuları gözetmiyor.

- Milyonlarca hektarlık araziler çok ucuz fiyatlara satın alınıyor ya da 50-100 yıllık sürelerle kiralanıyor. Hatta bir kısım araziler bölgeyi kalkındırma bahanesiyle bedavaya kapatılıyor. Bu satışlardan ülkeler ve toprakların asıl sahibi olan yerli halklar zarar ederken yabancı yatırımcılar maksimum kazancı sağlıyor.

- Ekilebilir toprakların yabancılara satışı ve kiralanmasıyla, %70'i tarımla geçinen yerli halkın kullandığı küçük ölçekli araziler de ellerinden çıkıyor. Yerli tarım, yerli üretim yok ediliyor. Bunun sonucu yabancı firmalar sürekli gelişirken yerli halkın yoksulluk oranı günden güne artıyor.

- Yerli halkın kendi geçimi ve besin ihtiyacı için gıda tarımı yaptığı topraklar, ekili, dikili arazileri tıraşlanarak bu alanlar yabancı yatırımcıların teşvikiyle, palm, sorgum, jathropa gibi endüstriyel ve biyoyakıt amaçlı ürünlerin ekimine tahsis ediliyor. Bu durum ise besin sıkıntısının daha da artmasına yol açıyor.

- Mevcut su kaynakları bu dev tarım arazilerinin sulanmasına tahsis edildiğinden, yerli halk için hem içme hem sulama bakımından büyük bir su sıkıntısı baş gösteriyor.

- Ağaçların kesilmesi ya da yakılması yoluyla geniş arazileri tarıma açma yöntemi, çölleşme ve ormansızlaşmaya yol açıyor. Canlı türlerinin, su kaynaklarının, meraların, çiftlik alanlarının büyük kısmını yok ediyor. Ani kıtlıkların tekrarlanmasına neden oluyor. Çevre sağlığını tehdit ediyor. Yağış düzenlerini ve iklim koşullarını değiştiriyor.

- Yabancı yatırımcılar ile yerli halk arasında sürekli bu eşitsizlik uçurumunun arası açılıyor. Tek taraflı çıkar ve aleni sömürü sistemi iki kesim arasında, ihtilaf, gerilim ve çekişmelerin giderek şiddetlenmesine yol açıyor.[i]

Sömürü zihniyetinden kurtulamamış bir kısım yabancı yatırımcının hırs, iştah ve açgözlülüğü çoğu Afrika yönetiminde had safhaya varmış yolsuzluk ve yozlaşma ile birleşince, ezilen yine zavallı Afrika insanı oluyor. Yabancı yatırımcılara devredilecek devasa ekim alanlarına yer açmak için birçok topluluk, atalarının yaşadığı topraklardan bloklar halinde sürülüyor. Bu zorunlu tahliyeler milyonlarca küçük ölçekli çiftçiyi evsiz ve aç bırakıyor. Bir yatırım firması Mozambik'te, kendisine hükümet görevlileri tarafından boş arazi olarak belirtilen yerde, postanesiyle birlikte mükellef bir kasabayla karşılaşıyor.

The Guardian'daki, "World Bank and UN carbon offset scheme 'complicit' in genocidal land grabs - NGOs" başlıklı makalenin yazarı Dr. Nafeez Ahmed bu vahim tabloyu, 'Afrika'nın güneyinin yeni kurumsal sömürgeleştirilmesi', 'arazi yağmasıyla yerli halkın topraklarından soykırımsal tahliyesi' ifadeleriyle tarif ediyor.

Pek çok sivil toplum ve strateji kuruluşu, hükümet dışı organizasyon, akademik çevre, BM örgütleri sayısız rapor, araştırma ve makaleyle bu kanayan yaraya çözümler getirmeye çalışıyor. Anlaşmaların uluslararası standartlara, hakkaniyet ilkelerine uygun biçimde düzenlenmesi, yatırımcıların yükümlülüklerinin artırılması, sözleşmelerde yerel halkın çıkarlarının korunması, insan haklarının gözetilmesi, satılan-kiralanan arazi miktarlarının yasalarla sınırlanması gibi birçok konuda öneriler getiriyor, projeler sunuyor.

Ne var ki tüm bu çabalar kağıt üstünde kalmaktan öteye gidemiyor. Çünkü emperyalist güçlerin kıtayı terkederken siyasi mekanizmalar üzerinde kurdukları kilitleme sistemi bu projelerin hayata geçmesini daha en başından önlüyor. Bu adaletsiz sömürü ve zulüm sistemi yalnızca Afrika'ya özgü de değil. Başta Ortadoğu ve İslam dünyası olmak üzere tüm dünyayı sarmış durumda.

Bu durumda, çözüm de yüzeysel ve bölgesel değil, köklü ve dünya çapında olmalı. İnsanların, şahsi çıkar ve hesapları, korkuları, endişeleri artık bir kenara bırakarak hak, adalet, eşitlik, özgürlük, sevgi ve kardeşlik ilkeleri etrafında birleşip her türlü zulüm ve sömürü sistemine karşı tüm insanlık için asil, onurlu ve akılcı bir fikir mücadelesi verme zamanı gelmiştir. Ancak hepsinden önce gerekli olan, insanları bu yönde eğitecek, teşvik edecek ve yol gösterecek yüksek akıl, şuur, ahlak, kişilik ve vicdan sahibi önderlerin ortaya çıkması.


[i] "The Challenge for Africa", Wangari Maathi, Anchor Books, 1st. edt. March 2010

Adnan Oktar'ın Arab News'de yayınlanan makalesi:

http://www.arabnews.com/node/988916/columns

2016-09-24 19:36:08

Harun Yahya Etkiler | Basında Harun Yahya | Sunumlar | Ses kasetleri | İnteraktif CD'ler | Konferans setleri | Radyo programı / Piyesler | Broşürler| Site Hakkında | HarunYahya.net | Ana sayfanız yapın | Sık kullanılanlara ekle | RSS Servisi
Bu sitede yayınlanan tüm materyaller, Sayın Adnan Oktar’ı referans göstermek koşuluyla telif hakkı ödemeksizin kopyalanabilir ve çoğaltılabilir
© Sitemizde ve diğer tüm Harun Yahya eserlerinde yer alan Sayın Adnan Oktar’a ait şahsi fotoğrafların bütün yayın hakları Global Yayıncılık Ltd.Şti’ne aittir. Kısmen de olsa izinsiz kullanılamaz ve yayınlanamaz.
© 1994 Harun Yahya. www.harunyahya.org
page_top