Komünizm

ABD, The Muslim Observer, Sayın Adnan Oktar’ın Adil James'ın sorularına cevapları, 23 Şubat 2009

1) Türk makamlarıyla yakın zamanda sorunlarınız olduğunu öğrenmiş ve haber yapmıştık. Lütfen bize neler olduğunu ve şu an için güvende olup olmadığınızı, herhangi bir zorluk ya da rahatsızlık yaşayıp yaşamadığınızı söyleyebilir misiniz?
 
ADNAN OKTAR: Bu dava 1999 yılında BAV camiasına yönelik düzenlenen polis operasyonuyla başladı. Komünist derin devlet yapılanmasının devletimizin bazı makamlarını gerçek dışı iddialarla tahrik etmeleriyle ve bu derin yapılanmasının yönlendirmesiyle yapılan bir operasyondu bu. Nitekim bize bu operasyonu gerçekleştiren dönemin Organize Suçlar Şubesi Müdürü şu anda iddia edilen Ergenekon Terör Örgütü üyesi olmak suçlamasıyla tutuklu olarak yargılanıyor. Yine bu operasyon sırasında medyada aralıksız olarak hakkımızda aleyhte haber yapan, bana ve arkadaşlarıma karşı ciddi bir psiklolojik savaş yürüten ünlü bir gazeteci de şu anda iddia edilen Ergenekon Terör Örgütü üyesi olmak iddiasıyla cezaevinde, yargılanması sürüyor. 8 yıldır devam eden yargılama sonucunda bana ve 3 kız arkadaşıma mahkeme çete lideri ve yönetici olmak suçuyla mahkumiyet kararı verdi. Benim mahkemenin vermiş olduğu karara büyük saygım var ve mahkeme heyetine hakkımı gani gani helal ediyorum. Ancak tabi benim bir çete lideri olduğum iddiasına da kimse inanmaz. Herhalde dünyada 300 tane kitabı, milyonlarca okuyucusu olan tek çete liderim benim. Zaten davanın savcısı da, öne sürülen iddiaların doğru olmadığını, 8 yıl boyunca bu iddiaları destekleyen tek bir delil olmadığını söylemiş ve benim ve arkadaşlarım için 2 ayrı defa beraat talebinde bulunmuştur.
 
İsterseniz kısaca savcının mütalaasını özetleyeyim; "Mahkememizce toplanan deliller arasında sanıklar aleyhine delil bulunmamaktadır" diyor Sayın Savcı. Yani, bizlerin aleyhine delil yok dedi. "CMK’nın 148/4 maddesi gereğince, poliste alınan müdafisiz" yani avukat olmadan alınan "ifadelerin delil olarak değerlendirilemeyeceği böylece mahkemece de kabul edilmiştir." Yani, işkenceyle alınmıştır ifadeler ve de avukat olmadığı için bu ifadeler de geçersizdir diyor. Ayrıca, daha önce 6 arkadaşımızın aynı sevk maddeleri, aynı deliller, aynı dosyadan ve aynı iddialardan beraat ettiğini söylüyor. "Bu durumda sanıklardan Adnan Oktar'ın suç işlemek için örgüt kurmak ve diğer sanıkların örgütün yöneticisi olmak ve örgüt adına faaliyette bulunmak suçlarını işledikleri sabit olmadığından CMK’nın 223/2E maddesi gereğince bütün sanıkların müsnet suçlardan ayrı ayrı beraatlerine karar verilmesi kamu adına talep ve mütalaa olunur” diye de kanaatini belirtiyor. Savcı ortada hiçbir suç ve suç delili olmadığını söyledi, Mahkeme Heyeti de farklı bir karar verdi. Mutlaka bir hayrı ve hikmeti vardır inşaAllah, Medresi Yusufiye'yi Allah kaderimde takdir etmişse, şeref duyarım ben bundan.
 
 
2) Evrim teorisini çürütürken, büyük bir tutkuyla mücadele ediyorsunuz ve aynı zamanda evrimin, inançsızlığın önemli bir temel taşı olduğunu açıkça ortaya koydunuz. Ancak Syed Aslam ve Mike Ghouse gibi gazetemizde yer verilen ve özellikle sizin görüşlerinize saldırmakta kararlı görünen bir kısım Müslümanlar ters tepki veriyorlar. Bu kişiler yaratılışa inanmanın, geleneksel ya da “bilimsel olmayan” inançları bırakmak istememekten ve kendine güvensizlikten kaynaklandığını ileri sürmeye çalışıyorlar. Lütfen özellikle evrimi savunmaya çalışan ve bunu dine uygun göstermeye çalışan Müslümanlara bir açıklama yapar mısınız?
 
ADNAN OKTAR: Siz bu kişilere meleklerin ve cinlerin nasıl yaratıldığını sorun. Onların evrimle var olduğunu söyleyebilecekler mi, elbette söyleyemezler. Ya da sorun bakalım, Hz. Musa asasını attığı zaman bu asa sindirim sistemi, hareket sistemi, üreme sistemi olan yani tam anlamıyla canlı bir yılana dönüşüyor, bunu evrimle açıklayabilirler mi? Hz. İsa çamurdan kuş benzeri birşey yapıp üflediğinde, bu canlı, uçan bir kuşa dönüşüyor. Bunu nasıl açıklayacaklar?
 
Açıkçası bazı Müslümanların kendilerince İslamla evrimi bağdaştırmaya çalışmalarının ardında biraz bilgisizlik, biraz da eziklik ve Darwinizm'e cevap verememe korkusu yatıyor. Bu kişiler, 1900'lerin bilgisiyle evrimi bilimsel bir teori zannediyorlar, evrimin geçersizliğini ortaya koymanın bilime karşı çıkmak olduğunu zannediyorlar. Halbuki bilim evrimi yalanlıyor, bunu bilmiyorlar. Evrim daha tek bir proteinin sözde tesadüfler sonucu nasıl oluştuğunu dahi açıklayamayan, tam anlamıyla çıkmazda olan bir teoridir. Üstelik, 100 milyondan fazla fosil var elde edilmiş olan bir tanesi dahi evrimcilerin iddiasını doğrulamıyor. Darwin kendisi de söylüyor, "Eğer gerçekten, türler öbür türlerden yavaş yavaş gelişmelerle türemişse neden sayısız ara geçiş formuna rastlamıyoruz" diyor. "Neden bütün doğa bir karmaşa halinde değil de tam olarak tanımlanmış ve yerli yerinde? Her şey çok düzgün ve mükemmel" diyor. Çünkü Allah yaratıyor da onun için. "Sayısız ara geçiş formu olmalı. Fakat niçin yeryüzünün sayılamayacak kadar çok katmanında gömülü olarak bulamıyoruz? Niçin her jeolojik her yapı, her tabaka böyle bağlantılarla dolu değil?" diyor, dediği gibi bir evrim yaşanmamış da ondan. Peki Darwinizm'i başından bitiren bir açıklama değil mi bu? Yani 100 milyon fosil var ve hepsi Yaratılış'ı ispat ediyor. Bu durumda Darwinizm'den söz etmek mümkün mü, tabi ki değil.
 
 
3) Müslüman toplumlarda evrimin yaygın olarak kabul edilmesinin nasıl bir etki meydana getireceğine inanıyorsunuz?
 
ADNAN OKTAR: Buna artık imkan yok inşaAllah, çünkü çok açık, net, bilimsel, teknik ve reddedilmesi mümkün olmayan delillerle evrimin geçersizliğini ortaya koyduk. Artık insanlar, evrimi anlatan birini gördükleri zaman gülümseyerek dinliyorlar. Hele ki İslam alemi çok daha bilinçli bu konuda inşaAllah, birkaç tane bilgisiz kişi dışında, İslam alemi Darwinizm'in nasıl bir fitne olduğunun tam farkında inşaAllah. Darwinizm bir pagan dinidir. Sümerler devrinden kalma ilkel bir düşüncedir. Maddeyi ilahlaştıran (Allah'ı tenzih ederim), kendi düşük akıllarınca atomlara ilahi güç veren sapkın, anormal bir dindir. Bilimle alakası yoktur. Mesela paleontolojide, jeolojide yer katmalarını araştırırız, bakarız, yaratılışın nasıl olduğunu öğreniriz. 100 milyon fosili tek tek inceleriz. Şimdiki canlılarla karşılaştırırız. Ve baktığımızda bunların hiçbir değişikliğe uğramadıklarını, canlıların ilk haliyle son halinin hiç değişiklik göstermediğini görürüz. Bu bilimdir. Ama Darwinizm'e baktığımızda baştan sona hayal ürünü hikayeler görüyoruz. Protein nasıl meydana geldi diyoruz. Tesadüf diyor. Hücre nasıl meydana geldi diyoruz. Bu da tesadüflerle oldu diyor. Peki hücre nasıl gelişti? Organlar nasıl oluştu? İnsan nasıl görmeye başladı? Nasıl duymaya, konuşmaya başladı? Bunlar da tesadüflerle diyor. Tesadüf bilim midir? Tabi ki değildir. Kısaca Darwinizm tamamen tesadüflere dayalı sapkın, hayali bir dindir, bilimle uzaktan yakından alakası yoktur. Ve net aldatmacadır. Müslümanların da böyle bir aldatmacaya kanmayacağı açıktır.
 
 
4) Bugünlerde Ben Stein tarafından, Amerikalı bilim adamlarının evrim teorisini reddetmeleri durumunda yüz yüze geldikleri akademik kariyerlerinden aforoz edildiklerini ve saygın bilimsel dergilerde makale yayınlayamadıklarını belgeleyen "Akla İzin Yok" adlı bir film yapıldı. Bu filmde aynı zamanda Darwin'in fikirlerinin, özellikle II. Dünya Savaşı sırasında Nazilerle olduğu gibi aşırılıkçı inanç sistemleriyle olan ilişkisi de ortaya çıkartılıyor. Bu film veya ABD, Batı dünyası, Orta Doğu ya da Türkiye’deki akademik çevreler hakkında herhangi bir yorum yapmak ister misiniz?
 
ADNAN OKTAR: Darwinistlerin dünya çapında bir dikta sistemi kurdukları açıkça görülüyor. Dünya ülkelerinin neredeyse % 95’inin resmi himayesiyle korunmakta olan evrim teorisi, bilimsel olarak geçersizliği ispatlanmış, akla ve mantığa aykırı sahte bir teori olmasına rağmen, resmi bir ideoloji olarak insanlara dayatılmaktadır. Ortaokul, lise ve üniversite imtihanlarında evrim teorisi hakkındaki sorulara, sanki bu sahte teori doğru ve gerçekmiş gibi cevap verilmesi şartı getirilmektedir. Darwinizm'e inanmadığını imayla dahi olsa ifade eden bir akademisyenin veya bilim adamının çalışmalarına devam etmesine, mevkisinin yükselmesine hiçbir şekilde müsaade edilmediği gibi, çoğunlukla işten atılmaları sağlanmaktadır. Dünya tarihinde ilk defa böyle bir ideoloji, neredeyse tüm ülkeler tarafından himaye altına alınmakta ve dayatılmaktadır. Sosyal bir diktatörlük şeklinde kendini gösteren bu sistem, müthiş bir baskı rejimi kurmuş durumdadır. Hatta bunlar Vatikan'ı dahi baskılarıyla kuşatmış durumdalar. Geçtiğimiz günlerde Vatikan'ın Darwinizmle ilgili açıklaması vardı örneğin, hemen anlaşılıyor bu açıklamadan durumun vehameti, Vatikan'ı açıkça "evrim yok" diyemeyecek hale getirmişler. Avrupa materyalistleri ve Darwinistleri kendilerince Vatikan'a Darwinizm taraftarı açıklamalar yaptırarak, Darwinizm'i diriltebileceklerini sanmaktadırlar. Halbuki, Darwinizm ölmüştür ve hiçbir girişimin bu ölüyü diriltmesi mümkün değildir. Artık Darwinizm'in cenazesinin kaldırılması vaktidir.
 
 
5) İnananlar, bilimin dünya hakkında daha fazla şey öğrenmek amacıyla hesaplanmış gözlemleri kullanma yolu olduğunu düşünürken; inkarcılar ise bilimin dünyayı tanımak için tek yol olduğunu, gözlemlenemeyen ya da mantıkla hesaplanamayan herhangi bir şeye inanmanın "bilim dışı" kabul edileceğini öne sürerler. Fakat imanın özünde görünmeyene inanmak vardır. Allah’a, meleklerine, Kutsal Kitaplara, peygamberlere, Ahiret Gününe ve kadere inanmak, tüm bunlar iman edenler dışındakiler için normal olarak gözlemlenemeyebilir. Hatta Kuran-ı Kerim’de, inananlarla inanmayanlar arasında, inanmayanları inananların görebildiği delilleri görmekten engelleyen bir örtü olduğunun bildirildiğine inanıyorum. Hatta inananlar bile kendi aralarında kendilerini saran görünmezlik alemini görme inançları, istekleri ve yeteneklerinde farklılık gösteriyorlar. Bu nedenle sıklıkla gerçekleştiği gibi, inananlar ve inanmayanlar tartışma amacıyla karşı karşıya geldiklerinde, bilimsel açıdan inkarcıların tezlerini çürütmek için iman edenlerin izleyeceği yol ne olmalıdır?
 
ADNAN OKTAR: Samimi, akılcı, net, delillere dayalı bir üslup her zaman için çok önemli ve etkili bir yöntemdir inşaAllah. Her insan Allah'ın takdir ettiği kadar anlatabilir ve anlayabilir. Bir insan hidayet bulduğunda, Allah kaderinde imanı nasip ettiği için hidayete erer, biz anlattığımız için değil. Tabi ki anlattıklarımız bir vesiledir ama Allah bir insanın kalp gözünü açmazsa, dinlediğini anlamaz, gözünün önündekini göremez. Siz ona binlerce delil de getirseniz, sayısız şekillerde de anlatsanız bir değişiklik olmaz. Ama tabi biz gayret etmekle, anlatmakla yükümlüyüz, inşaAllah gücümüz yettiğince anlatır tebliğ yaparız ama şunu hiç unutmamak gerekir: Bir Müslüman tebliğ yaparken, karşısındaki birine değil, Allah'ın beyninin içinde, mercimek kadar bir alanda yarattığı varlığa tebliğ yapmaktadır. O kişi dışarıda vardır, ama biz hiçbir zaman dışarıdaki aslıyla muhatap olmayız. Beynimizde birkaç amperlik elektrik akımının oluşturduğu görüntüyle muhatap oluruz. Bu çok büyük bir sır ve imanın derinliğini kavramak için çok güzel bir nimettir. Bu ilim, Müslümanın tebliğ gücünü müthiş derinleştiren, çok güçlendiren bir ilimdir.
 
 
6) Biz Müslümanlar için evrim teorisine karşı çalışma yapabileceğimiz en iyi yöntem ne olmalıdır?
 
ADNAN OKTAR: Bilimsel, akılcı delillerle evrimin geçersizliğini ortaya koymaktır. Bu konuda benim eserlerim çok iyi bir kaynak. Açıkçası dünyada bu konuda hazırlanmış en kapsamlı, en akılcı, en bilimsel ve en akıcı anlatımlı eserler bunlar. Kardeşlerimiz, internetten ücretsiz olarak tüm kitaplarımın metinlerine ulaşabilirler. Bu eserleri bilgisayarlarına alsınlar, içindeki bilgileri iyice öğrensinler, Allah'ın izniyle bu bilgilerle fikren mağlup edemeyecekleri hiçbir Darwinist olmaz. Hiçbir evrimcinin bu deliller karşısında direnebilmesi mümkün değildir, belki açıkça yenilgilerini kabul etmeyebilirler, akılsızca diretebilirler ama bu delillere hiçbir akılcı ve bilimsel cevap veremezler. En fazla biraz daha demagoji yaparlar. Ama demagojiyle de hiçbir yere varamazlar.
 
 
7) Müslümanların bilim alanında eğitim almalarının en iyi yolu nedir? Amerika ya da Avrupa'da bilim dallarında eğitim alan Müslümanlara önerebileceğiniz İngilizce kitaplar var mıdır?
 
ADNAN OKTAR: Müslüman aydın, geniş düşünen, hür fikirli insandır. Allah Kuran'da hep derin düşünmeyi, araştırmayı, incelemeyi emreder. Müslümanlar da Allah'ın Kuran'da bildirdiği gibi, araştıracak, inceleyecek, düşünecekler. Allah'ı deli aşık olarak seven, Allah aşkıyla coşan bir insan Allah'ın sanatını, ilmini, tecellilerini heyecanla, azimle, tutkuyla araştırıp inceler. Tarih boyunca tüm bilimsel ve kültürel gelişmeler, iman edenlerin öncülüğünde olmuştur. Günümüzde Müslümanların bilimden, ilimden, sanattan, estetikten, temizlikten uzakmış gibi göstermek, ya da uzaklaştırmaya çalışmak materyalistlerin ve masonların bir oyunudur. Müslümanlar bu oyuna gelmeyecekler, bilgilerini arttıracaklar, Allah'ın sanatını görmenin coşkusuyla bilimsel araştırmalarda bulunacaklar. Bilimsel araştırmalarda bulunan Müslüman kardeşlerime, Harun Yahya eserlerini okumalarını tavsiye ederim, biliyorsunuz bu eserler 67 farklı dile tercüme edilmiş durumda ve hepsine internetten ücretsiz olarak ulaşabilirler.
 
 
8) Müslümanların, Batı dünyasında evrimi reddetmenin kariyerlerini mahvedecek bir aykırılık kabul edildiği günümüz şartlarında, bilimsel eğitimlerini sürdürmeleri için izleyebilecekleri en iyi yöntem nedir?
 
ADNAN OKTAR: Darwinistler mafyavari yöntemlerle zorla evrimi dayatıyorlar, ama bir ölüyü diriltme gayretinden başka birşey değil bu. Boşa uğraşmasınlar Darwinizm öldü, cenaze töreni yapsınlar artık. Müslüman kardeşlerim de okudukları okullarda ya da çalıştıkları kurumlarda bu baskıya maruz kalıyorlarsa, bir şekilde evrime inanmadıklarını, ama mecbur bırakıldıklarını ifade edebilirler. Örneğin öğrenciler sınavlarda soruları cevaplarlar, ama bir yere de not yazarlar, buna inanmıyorum, bilimsel bulmuyorum, ama soruya cevap vermem gerektiği için bunları yazıyorum gibi bir açıklama yapabilirler. Allah'ın izniyle bu Darwinist dikta yakın gelecekte tamamen yıkılacak, bu büyük yıkımın şimdi çatırdama seslerini duyuyoruz, tam çöküş sesini de çok yakında duyacağız inşaAllah.
 
 
9) Bugün, bilimsel araştırmalara Müslümanların yapabilecekleri katkılar nelerdir? Ya da bir başka deyişle Müslüman bilim adamlarına araştırmalarında yönelmeleri için en faydalı yol olarak neyi tavsiye edersiniz?
 
ADNAN OKTAR: Allah'ı delice seven, Allah'ın sanatından ve üstün aklının tecellilerinden müthiş zevk alır. Bu zevkle, bu aşkla araştıranın, okuyanın çok güzel neticeler alacağı, müthiş bilimsel ataklara vesile olacağı açıktır. Din, bilimsel araştırmaları teşvik ettiği gibi, dinin bildirdiği gerçeklere göre yönlendirilen bilimsel araştırmalar da çok hızlı ve kesin sonuçlar getirir. Çünkü din, evrenin ve canlılığın nasıl var oldukları sorusuna en doğru ve en kesin cevabı veren tek kaynaktır. Bilim ancak Allah'ın sonsuz kudretini, evrendeki yaratılış delillerini araştırma yönünde çalıştıkça doğru sonuçlara ulaşabilir. Ancak rotası doğru çizilirse, yani doğru yönlendirilirse bilimin gerçek amacına en kısa sürede ulaşması sağlanabilir.
 
Allah'ın izniyle iman coşkusunun, heyecanının bilimde ne kadar büyük atılımlara vesile olacağını Hz. Mehdi döneminde hep beraber göreceğiz. Hz. Mehdi vesile olduğu imani güç, dünya tarihinin en büyük bilimsel ve teknolojik gelişmelerine vesile olacak, insanların tahayyül dahi edemediği çok güzel, çok faydalı, çok etkileyici gelişmeler olacak inşaAllah.
 
 
10) Geçmişte dünya biliminin kurulmasında, Müslümanlar hangi önemli katkılarda bulunmuşlardır?
 
ADNAN OKTAR: Müminler tarih boyunca her zaman bilimi ve teknolojiyi en iyi şekilde kullanmış ve geliştirmişlerdir. Nemrud dönemindeki her türlü teknolojik gelişme Hz. İbrahim ve onunla birlikte iman eden müminler tarafından en güzel şekilde kullanılmıştır. Firavunlar döneminde sahip olunan teknik bilgi, Hz. Yusuf, Hz. Musa, Hz. Harun ve o dönemde yaşayan salih müminlerin de hizmetinde olmuştur. Hz. Süleyman döneminde, mimaride, sanatta, ulaşımda elde edilen yüksek teknoloji en hikmetli şekilde kullanılmıştır. Rabbimiz'in Hz. Süleyman'a lütfu olan zenginlik ve ihtişam, nesiller boyunca hayranlık uyandırmıştır. Peygamberimiz (sav) döneminde ve sonrasında da Müslümanlar büyük atılımlar gerçekleştirmişlerdir. Allah'ın Kuran'da insanlara öğrettiği akılcılık ve gözlemcilik, özellikle 9. ve 10. yüzyıllarda büyük bir medeniyetin doğmasına yol açmıştır. Bu dönemde yetişen çok sayıda Müslüman bilim adamı, astronomi, matematik, geometri, tıp gibi bilim dallarında çok önemli keşifler gerçekleştirmiştir. Bu sayıda verilebilecek çok sayıda isim ve örnek vardır, kardeşlerim eğer bu konuyla ilgili detaylı bilgi edinmek istiyorlarsa, www.harun-yahya.com adresinden Kuran Bilime Yol Gösterir isimli kitabımı inceleyebilirler.  
 
11) Yaşadığımız dönemin Ahir Zaman olduğunu ve Peygamber(ler) tarafından bu zamanla ilgili açık alametler verildiğini ileri sürüyorsunuz. Bu dönemde yaşayan inananlar için tavsiyeniz nedir?
 
ADNAN OKTAR: Peygamberimiz (sav) muhbiri sadıktır, dedikleri doğrudur. Allah'ın vahyiyle hareket eder. Allah’ın vahyiyle ahir zaman alametlerini anlatmıştır ve hepsi de doğru çıkmıştır. Kütübi Sitte'de bu hadislerin tamamı vardır. Ayrıca Kuran'da İslam ahlakının dünyaya hakim olacağı çok açık anlatılmaktadır. Nur Suresinin 55. ayetinde bu hakimiyet çok sarih görülmektedir. Başka birçok Kuran ayeti de vardır İslam ahlakının dünyaya hakim olmasıyla ilgili, bunların hepsini yine benim internet sitelerimde, özellikle www.hazretimehdi.com adresinde görmek mümkündür. Mehdiyet konusu, Hz. İsa'nın nüzulü konusu ve ahir zaman konusu dört mezhebin ittifak ettiği konulardır; Hanefi, Hanbeli, Maliki ve Şafii mezheplerinde bu konuda ittifak vardır, kesin hükümdür Hz. Mehdi’nin çıkması ve Hz. İsa'nın nüzulu. Şiilik'te de bu böyledir, zaten iki büyük ana mezhep Şii ve Sünni mezhepleridir ki %95'i eder bu İslam aleminin. Bunun aksini savunan kimse çıkmamıştır. Benim eserlerimde ve yazılarımda saydığım hadisler, tahakkuk edip sahih olarak ortaya çıkmış hadislerdir, yani eğer hadis tahakkuk etmeseydi, sahih olduğu şüpheli olabilirdi ama olmuş, tahakkuk etmiş hadislerdir bunlar. Peygamber Efendimiz (sav) bunların, ahir zaman alametlerinin birarada, tesbih taneleri gibi peşpeşe olacaklarını söylüyor, biri bitti denirken diğeri başlayacak diyor, yani harikulade olaylar peşpeşe olacak diyor. Dikkat ederseniz dünyada sürekli harikulade olaylar oluyor, ahir zaman alametleri de 20-30 yıl içersinde peşpeşe olmuş olaylardır. Mesela Ramazan Ayı'nda Ay ve Güneş tutulması çok detaylı bir konudur. Hicri 1400'de gerçekleşmiştir. Mesela Fırat'ın suyu kesilecek diyor Peygamber Efendimiz (sav), barajla Fırat'ın suyu kesildi ve Fırat'ın akışı durdu. Fırat'ın suyu kurudu diye gazeteler haber yaptılar ve Peygamber Efendimiz (sav)'in hadisinin doğruluğu ortaya çıktı. Peygamber Efendimiz (sav) aynı bölgede kıtal olacak diyor, halka yönelik PKK’nın yaptığı katliamlar rivayette açık açık belirtilmiş, anlatılmış. Mesela Hz. Mehdi’nin çıkacağı yüzyılın başında, Kabe'de kan akıtılacak diyor Peygamber Efendimiz (sav), Kabe işgal edilecek diyor, Kabe Hicri 1400'de işgal edildi ve Kabe'de kan akıtıldı, aynısıyla çıktı, yani bütün izahların tamamı bir bir doğru çıktı. Afganistan işgal edilecek, Irak işgal edilip üçe bölünecek, Filistin'de Müslümanlar muhasara altına alınacak diyor, hepsi bir bir oldu. Büyük bir ekonomik krizin yaşanacağını anlatıyor detaylı olarak, bu da oldu. Daha böyle yüzlerce alamet var, dediğim gibi internet sitelerime girip bu alametleri okuyabilirler. Tüm bu alametlerden Hz. Mehdi'nin göreve başladığı anlaşılıyor, Hz. İsa'yı da çok yakın zamanda göreceğiz inşaAllah. Onun için ben ısrarla söylüyorum, Müslümanlar Hz. Mehdi'yi arayacaklar, Hz. İsa’nın nuzulü için dua edecekler. Aradık, bulamadık, böyle bir şey olmaz. Yani bir kere bunu istemek, dua etmek durumunda her Müslüman. O zaman Allah bunu yaratır, meydana getirir. Ben bunu ısrarla söylüyorum. Çünkü Hz. Mehdi'nin zuhuru kesin, Hz. İsa'nın nüzulu kesin, İslam ahlakının dünya hakimiyeti kesin, yani ben bir fevkaladelik olmasa böyle bir olayın üzerinde durmam. Ben her şeyi çok akıllıca değerlendiren birisiyim. Delilleriyle değerlendiren birisiyim, makul olan ve doğru olan bir fikrin peşinden giderim, ve %100 doğruysa peşinden giderim. Bu %100 doğru, onun için peşinden gidiyorum ve gerçekleşecek bu olay. Bu güzel günlerin alametleri zuhur etti, Müslümanlar bu sevinci yaşamakla mükelleftir. Bu devrin nimetlerini bol bol görecekler, güzelliği yaşayacaklar inşaAllah.
 
 
12) Amerika’da Selefi/Vahabi ideolojisi çok yaygın ve güçlü. Camilerin çoğunluğu bu ideolojiden etkilenmiş durumdalar. Bu camiler için para genellikle Suudi Arabistan’dan geliyor. "Alimler" ise Medine ve Mekke'de, Vahabi hocalarının gözetiminde öğrendiklerinin etkisi altında kalıyorlar. Bu eğitimi alan kişilerin zihinleri ve Müslüman toplumunun tamamı üzerinde, bunun etkileri nelerdir?
 
ADNAN OKTAR: Ben Ehli Sünnet inancına mensubum ve Hanefiyim; ama her mezhepten her düşünceden tüm Müslüman kardeşlerimi çok seviyorum, hepsi benim canım ciğerim, hepsinin güzel, mutlu yaşamasını isterim. Şii kardeşlerimi de, Vahabi kardeşlerimi de çok mükemmel, çok takva görüyorum inşaAllah. Biz bir okulun talebeleri gibiyiz. Ama aynı okulun talebesiyiz. Yani aynı amaca hizmet ediyoruz. Hep içiçeyiz. Hep kardeşiz. Sakın ha sakın, mezhep ayrılığı var diye Müslümanlar birbirlerine düşmanlık yapmasınlar. Hepsi takva mezheplerdir. Hepsi dine titiz olan mezheplerdir. Hiç ayrımız, gayrımız yok. Çünkü Allah'ımız bir, kitabımız bir, kıblemiz bir. Aynı peygambere inanıyoruz. Her şeyimiz aynı. Onun için mezhep ayırımından kaynaklanan Müslümanlara karşı mesafeli olma tam bir fitnedir. Samimi Müslümanın asla yapmayacağı bir şeydir. Ben bakıyorum Şii kardeşlerime son derece takvalar, Vahabi kardeşlerime bakıyorum son derece takvalar, ne demek mezhep ayrımı? Ne demek onları garipsemek? Çok çok acayip bir şey bu, Müslümanlar ancak takvada yarışabilirler. Kuran’da belirtiyor Allah, takvada yarışma vardır. Takvada yarışırız, ama hepsi candan sevdiğimiz mükemmel Müslüman olan kardeşlerimizdir. Teferruattaki bu ayrılıklardan dolayı bir muhalefet ruhu çok çok çirkin olur. Şeytanın oyununa gelmek olur. Buna şiddetle dikkat etmeleri lazım kardeşlerimizin. Bir de birbirlerini çok sevmeleri, bütün Müslümanların birbirini sevmesi gerekir.
 
Mesela bir Sünni ile bir Şii veya bir Vahabi karşılaştığı zaman hemen sarılıp safa etmesi, hal hatır sorması candan dostça bir tavır göstermesi lazımdır. Hatta bazen duyuyorum birbirlerinin arkasında namaz kılmıyorlar, bu çok anormal birşey. Arkalarında gönül huzuruyla namaz kılmaları lazım. Şii de olur. Vahabi de olur Sünni de olur, hiç fark etmez hepimiz kardeşiz. Bu küfre malzeme vermek olur. Müslümana bu yakışmaz. Ama tabi bu mantıkta samimi bir Hıristiyana, samimi bir Yahudiye de şefkat ve sevgi çok önemli. Yani onlar da Allah'ın bize birer emaneti, onlar da aynı Allah'a inanıyorlar. Aynı peygamberleri seviyorlar. Onlara karşı da bir şefkat ruhu çok çok önemli. Hırsla ve kinle bakan bazı insanlar var. Bu Kuran’a uygun değil. Peygamberimiz (sav)'in sünnetine de uygun değil. Peygamberimiz (sav) zamanında Museviler son derece rahat yaşadılar. Hıristiyanlar son derece rahat yaşadılar. Hatta Peygamberimiz (sav)'in bir cariyesi biliyorsunuz Hıristiyandı. Kuran’a göre Ehli Kitabın yemekleri yenir. O insanlardan kız alınıp evlenilebilir. Evlerine gidip yatıya kalırsınız. Sohbet edilir. Onlar da Allah’ın yarattığı birer kul. Allah onların kaderini o şekilde yaratmış. Onun için bu nifaktan kaçınmak gerekir, Müslümanların ve tüm inananların birbirini sevmesi ve son derece samimi olması çok çok önemli.
 
 
13) Bize zaman ayırdığınız için ve günümüz dünyasında İslam dini için yaptığınız tüm çalışmalardan dolayı size teşekkür ediyorum. Sizin gibi çok az insan var. Daha önceden, İslam’ın arslanları olarak inançsızlarla mücadele eden, onların imanlarına vesile olan Ahmad Deedat ve birkaç kişi daha vardı. İman edenler için bunun gibi önemli çalışmalar yapan herhangi başka bir kişiyi gösterebilir misiniz? Ayrıca bir sonraki nesilden yine benzer şekilde önemli çalışmalar yapacak başkaları var mıdır?
 
ADNAN OKTAR: Ahir zamanda korku Müslümanların büyük bir kısmı için ciddi bir fitne oldu. Ya hapsedilirsem, ya dövülürsem, ya sövülürsem, ya iftira atarlarsa, ya öldürürlerse?" diye çekiniyorlar, ne olacak, hepsinde sevap alırlar. Amacımız Allah rızası değil mi? İslam ülkelerinin pek çoğu çok gereksiz bir korku içerisinde, bir zillet içerisinde yaşadılar. Cesur olsalardı, akıllı olsalardı Allah onları bu zillet içerisinde yaşatmazdı. Güç Allah'ındır, Allah'tan başka hiçbir güç sahibi yoktur. Korkuda Allah bela verir, korkaklara Allah bela verir. Cesuru Allah korur. Müslüman cesur olmakla mükellefitr. Mesela bakıyorum Türk İslam Birliği'nin sağlanması konusunda, Müslümanların bir kısmından "Bize ne derler?" korkusuyla hiç ses çıkmıyor. Halbuki, Müslümanların birlik olmaması, birlikte hareket etmemesi haramdır. Haram bir hükümdür. Yani Müslümanların birlikte hareket etmesi topluca kardeş olmaları ve bir lider etrafında toplanmaları Kuran’a göre farzdır. Bunu yapmayınca, yani birlik olmayınca her türlü belanın kapısı açılır. Ama Müslümanların bazıları, "Şu tepki gösterir, bu istemez, bize ne derler?" gibi korkularla özenle kaçınıyorlar birlik olmaktan, dile bile getiremiyor bazıları. Ancak ne derlerse desinler, biz Allah'ın emrini yerine getireceğiz, birlik olacağız.
 
Müslüman tek bir şeyden korkar, Allah'tan korkar; Allah'ın dışında hiçbir şeyden korkulmaz. Allah istese bambaşka bir şekle sokar tüm dünyayı, İslam Birliğini rahatça kabul ettirir. O yüzden biz isteyeceğiz. Vargücümüzle çalışacağız, "Türk İslam Birliğini istiyoruz" diye haykıracağız. Türk İslam Birliği kurulmuş olsa, tek bir Müslümanın dahi parmağının ucuna birşey olmaz. O zaman bakın bakalım, yanyana çoluk çocuk Müslüman ölüsü dizip başında hatıra fotoğrafı çektirebiliyorlar mı? Müslüman dünyasını karınca ezer gibi ezmeye cesaret edebiliyorlar mı? Anında akan kan durur, anında tüm zulümler sona erer inşaAllah. Bir de dünya niye Türk İslam Birliği'ni istemesin, bizim savunduğumuz bir sevgi birliği, dostluk birliği, herkesi şefkatle merhametle kucaklayacak, koruyup kollayacak bir birlik. Neden istemesinler bunu? Dünyayı ekonomik yönden kalkındaracak, terörün son bulmasını sağlayacak, herkese refah getirecek bir birliği istemeyecek bir toplum, bir hükümet düşünemiyorum ben.
 
O yüzden kardeşlerime hep söylüyorum, her fırsatta, yazılarında, konuşmalarında, sohbetlerinde birliğin çok üstünde dursunlar, yönetimlerinden Türk İslam Birliği'nin kurulmasını aralıksız talep etsinler, inşaAllah bu talepleri bir dua mahiyetinde olur. Tabi Türkiye'nin öncülüğünde bir Türk İslam Birliği dediğimizde, bir ırk üstünlüğü iddiasından kaynaklanmıyor bu söylediğimiz. Türk Milleti çileye, zorluğa talip bir millettir, ağabeylik görevi üstlendmesi de fedakarlık gerektiren zor bir görevdir. Ama gerek tarihi koşullar, gerekse sosyal şartlar Türkiye'nin liderliğini zaruri kılıyor. Osmanlı döneminde 700 yıl dünyaya nizem vermiş bir milletin torunları olarak, Türk Milleti Müslüman ve Türk kardeşlerinin ağabeyi, koruyucusu, hizmetkarı olmaya yine talip inşaAllah.
 
 
14) Türkiye'de başörtüsü yasağının kaldırılacağına inanıyor musunuz? Burada, Amerika'da yaşıyor olmamıza rağmen başörtüsü yasağı bizim için bir utanç kaynağıdır. Çünkü insanlar bize Müslüman ülkelerdeki insan haklarını sorduklarında, insan haklarının olmadığıyla ilgili en göze çarpan örneklerden birisi başörtüsü yasağıdır. Sizce hükümet Müslümanlara karşı duyduğu korkudan vazgeçecek mi ve onların dinlerini yaşamalarına izin verecek mi?
 
ADNAN OKTAR: Türkiye'de bazı insanlarda gereksiz bir korku var, önce onun bir kaldırılması lazım. Halbuki demokrasi ve laiklik İslam'ın özünde vardır. İslam insanlara diledikleri gibi inanma ve düşüncelerini ifade etme özgürlüğü tanır. Dinde baskı olmaması İslam'ın hükmüdür. Düşünce özgürlüğü olması İslam'ın gereğidir. İnsanlık demokrasiyi de laikliği de din ahlakının sağladığı akıl ve vicdanla öğrenmiştir. Bunu insanlara iyi anlatmak lazım. Korkularının yersiz olduğunu, kim neye inanırsa inansın birinci sınıf vatandaş olduğunu iyi anlatmak lazım. Yoksa başörtüsünün hükmü açık Kuran'da. Hadislerde de belirtilmiştir. Yani bunun tartışılacak bir yönü yok. Bu çocuklar da dindarlar, bu genç kızlarımız başını örtüp okula gelmek istiyorlar. Ne var bunda? Gayet güzel, hanım hanımcık geliyorlar. Tabiî ki birçok fikir zenginliği olabilir. Herkes çeşitli şekillerde düşünebilir. Yeter ki her vatandaşımıza diledikleri gibi yaşama hakkı sağlansın, özgürlük ve demokrasi güvencesi verilsin. Bence tam anlamıyla bir özgürlük olması lazım. Genç kızlar örtünmek istiyorlarsa örtünsünler. Türkiye'de laiklik oturmuştur, rejim oturmuştur, cumhuriyet oturmuştur, böyle bir sistem içerisinde bir avuç genç kızın başörtüsünü sorun yapmak çok çok yersiz.
 
 
15) Size çalışmalarınızı yapmanızda enerjinizi veren prensip nedir? Kendimizi tembel hissediyorsak ve iyi insanlara hayırlı çalışmalarında yardımcı olamıyorsak, bizlere verebileceğiniz bir tavsiyeniz var mıdır? 
 
ADNAN OKTAR: Ben deli aşığım Allah'a. Allah'ın deli aşık ruhuyla sevilmesi lazım. Coşkuyla, sabah kalktığımızda hemen o aşkla sevdiğimiz Allah aklımıza gelecek, O'nun neşesi ve sevinciyle güne başlayacağız. Böyle bir bayram neşesi sevinci içerisinde, çünkü sonsuz bir aklın, sonsuz bir gücün, sonsuz merhametin kontrolündeyiz ve O'nun kullarıyız. Bu olağanüstü sevindirici bir şeydir, üstelik sürekli nimetlerini görüyoruz, her yerde görüyoruz. Bir de bize sonsuz cennet hazırlamış güzel Allah'ımız. Bunun sevinci tabi yürekleri kaplar ve bir an dahi unutmamamız lazım, her an O’nun sevinci ve heyecanı içerisinde akşama kadar bayram gibi çoşku içerisinde yaşamamız lazım, hatta rüyamızda bile Allah sevinciyle yaşamamız lazım. Rüyamıza bile etki eder o, eğer o coşkuyu yaşarsak. O zaman ne tembellik olur, ne atalet inşaAllah.
2009-03-08 22:56:46

Harun Yahya Etkiler | Basında Harun Yahya | Sunumlar | Ses kasetleri | İnteraktif CD'ler | Konferans setleri | Radyo programı / Piyesler | Broşürler| Site Hakkında | HarunYahya.net | Ana sayfanız yapın | Sık kullanılanlara ekle | RSS Servisi
Bu sitede yayınlanan tüm materyaller, Sayın Adnan Oktar’ı referans göstermek koşuluyla telif hakkı ödemeksizin kopyalanabilir ve çoğaltılabilir
© Sitemizde ve diğer tüm Harun Yahya eserlerinde yer alan Sayın Adnan Oktar’a ait şahsi fotoğrafların bütün yayın hakları Global Yayıncılık Ltd.Şti’ne aittir. Kısmen de olsa izinsiz kullanılamaz ve yayınlanamaz.
© 1994 Harun Yahya. www.harunyahya.org
page_top