Komünizm

RAMAZAN 2009 - 25.Gün







Hiç şüphesiz, benim velim kitabı indiren Allah'tır ve O salihlerin koruyuculuğunu (veliliğini) yapıyor. (Araf Suresi, 196)





"Bir Müslümana zarar verene Allah da zarar verir, meşakkat verene Allah da meşakkat verir." (Tirmizi)

 







Dünyaca Ünlü Müzik Kanalı MTV'nin Alman Asııllıı Spikeri Kristiane Backer Din Değiştirerek İslam'ıı Seçti - 10.06.2009
CNN Türk / Dünya Bülteni





MTV televizyonu kurulduğunda beyin takımı arasında yer alan Kristiane Backer’ın hayatı, dünyaca tanınmış ünlü yıldızlar Seal, Gavin Rossdale ve Elizabeth Hurley'in de bulunduğu bir toplantıda, daha sonra eşi olacak Pakistanlı ünlü kriketçi İmran Khan'la tanışmasıyla o gece değişti.

O günden sonra Pakistan’ı ziyaret eden ve oradaki tüm yoksulluğa rağmen insanların paylaşma isteğinden etkilenen ünlü TV spikeri, bu sayede İslam'ı daha da yakından tanıma fırsatı buldu. Kuran-ı Kerim okuduğunda çok rahatladığını dile getiren Backer, "Kuran'ı okuduğumda sanki Allah ile doğrudan konuşuyormuşum hissini yaşıyorum" dedi. Şu anda 43 yaşında olan Kristiane Backer, İslam'ın Batı'da yanlış anlaşıldığını da vurguluyor.

Müslüman olduktan sonra Türkiye'yi de ziyaret eden Kristiane Backer'in internet sayfasında Türkiye'de ziyaret ettiği camilerin fotoğrafları da yer alıyor.

Yüce Allah, insanlara bir rahmet olarak gönderdiği Kuran ile kullarını hidayete yönelteceğini şöyle bildirmiştir:

Şüphesiz, bu Kur'an, en doğru yola iletir ve salih amellerde bulunan mü'minlere, onlar için gerçekten büyük bir ecir olduğunu müjde verir. (İsra Suresi, 9)

İşte biz onu (Kur'an'ı) apaçık ayetler olarak indirdik; şüphesiz Allah, dilediğini hidayete yöneltir. (Hac Suresi, 16)





Vücut İçinde Oksijen Dağıtan Molekül: Hemoglobin

Hemoglobin, kendine has özelliklere sahip, olağanüstü kompleks bir moleküldür. Bu kompleks molekül de tüm özellikleriyle, herşeyi bilen, herşeye gücü yeten Hayy (diri) olan Yüce Allah'ın bir mucizesidir.

- Oksijen Taşınmaya Başlıyor…

Kana kırmızı rengini veren hemoglobin, insan bedenini oluşturan moleküllerden sadece bir tanesidir. Görevi ise hayatidir: Vücudun her hücresini o yaşatır. Vücudun yaşamasını sağlayan oksijen onun sayesinde dağılır, vücuttan atılması gereken karbondioksit onun sayesinde toplanır.

Hemoglobin, oksijen atomlarını kendine has yöntemi ile adeta "yakalar". Ancak bu işlemin çok hassas bir şekilde yapılması gerekmektedir, çünkü oksijen bağlandığı molekülleri okside etme özelliğine sahiptir. Oksidasyon ise söz konusu molekülün tüm işlevlerini yitirmesine neden olan bir tür zehirlenmedir.

- Oksitlenmeyi Önleyen Maşa Yöntemi

Hemoglobin, oksijenin beraberinde getireceği oksitlenme tehlikesine karşı Allah'ın yarattığı mükemmel bir sistemle var edilmiştir: Hemoglobin oksijeni taşırken ona tam olarak bağlanmaz, oksijeni tıpkı bir maşa ile tutar gibi bir ucundan yakalar ve götüreceği yere kadar bu şekilde taşır. Bu kuşkusuz son derece tedbirli bir yöntemdir. Yüce Allah, oksijenin oksidasyon özelliği ile bu önemli tedbiri birlikte yaratmıştır. (www.detaysanati.com)

- Oksijen Basıncının Yüksek Olmasının Önemi

Oksijen molekülünün hemoglobine bağlanmasını sağlayan ortam, yüksek oksijen basıncıdır. Vücutta oksijen basıncı düştüğünde oksijen ve hemoglobin arasında meydana gelmiş olan zayıf bağ kırılır ve oksijen hemoglobinden ayrılır. İşte bu mekanizma akciğerlerden dokulara oksijen taşınmasının temelini oluşturmaktadır. Eğer oksijen basıncı ihtiyaç duyulan zamanda ve ihtiyaç duyulan yerde düşmezse, dokular hiçbir zaman nefes alamazlar.

Oksijensiz bir doku ise varlığını uzun süre devam ettiremeyecektir.

- Azotmonoksit ile İşbirliği

Hemoglobinin bir dokuya ne kadar oksijen vereceğini belirlemesi, ancak bir kan basıncı sabitliği söz konusu olduğunda mümkün olabilmektedir. Kandaki bu basıncın sabit durabilmesi ise hemoglobin molekülünün oksijen ve karbondioksit dışında taşıdığı bir başka molekül ile mümkün olur:

Azotmonoksit. Eğer hemoglobin beraberinde azotmonoksit taşımıyor olsaydı, kan basıncı sürekli olarak değişim gösterecek ve gerekli dokulara gerekli miktarda oksijen verilmemesi ya da aşırı oksijen verilmesi durumu ortaya çıkacaktı. Bu durumda da dokular ya yanacak ya da oksijensizlikten öleceklerdi. (www.insanmucizesi.com)

- Sıra Karbondioksit Taşımada…

Hemoglobin aynı zamanda verdiğimiz nefes ile dışarı attığımız karbondioksiti de hücrelerden teker teker toplama yeteneğine sahiptir. Karbondioksitin kanda taşınması oksijen kadar riskli değildir. İşte bu nedenle karbondioksit kanda oksijenden çok daha büyük miktarlarda taşınabilir. Dinlenme sırasında 100 ml kan, dokulardan akciğerlere ortalama 4 ml karbondioksit taşır. Oksijen taşıyan hemoglobin kana parlak kırmızı rengini verirken, karbondioksiti akciğerlere geri döndüren hemoglobin parlaklığını kaybeder ve koyu kırmızı, mora yakın bir renk alır. Deri yüzeyindeki damarların koyu renk görünmesinin nedeni işte budur.

Unutmamak gerekir ki, hemoglobinin varlığı kan dolaşımı için zorunludur ve oksijen soluyarak yaşayan hiçbir organizma, bu molekülün rastlantısal mutasyonlarla oluşmasını ve zaman içinde mükemmelleşmesini bekleyemez. Eğer hemoglobin, oksijene zayıf bir bağla bağlanacak ve böylece onu dokulara taşıyacak, sonra da dokulardaki atık maddeyi toplayıp bunu akciğerde yeniden bırakacak olan çok özel yapısına ilk andan itibaren sahip olmasaydı, kan dolaşımı mümkün olmazdı. Bu da bizlere kan dolaşımının, kalp, damar ağı, kan sıvısı gibi zaten kendi içinde son derece kompleks olan dokuların yanında, hemoglobin gibi özel moleküllerle birlikte bir anda ve eksiksiz olarak ortaya çıkması gerektiğini gösterir. Bir diğer ifadeyle, kan dolaşımının kökeni evrim değil, yaratılıştır. (www.yaratilisdelilleri.com)





Kuran’da Dikkat Çekici Sayılar-10

YEDİ GÖK

O, biri diğeriyle ‘tam bir uyum’ (mutabakat) içinde yedi gök yaratmış olandır. Rahman (olan Allah)ın yaratmasında hiçbir ‘çelişki ve uygunsuzluk’ (tefavüt) göremezsin. İşte gözü(nü) çevirip-gezdir; herhangi bir çatlaklık (bozukluk ve çarpıklık) görüyor musun? (Mülk Suresi, 3)

 “7 gök” anlamına gelen “seb’a semavat” ifadesinde kullanılan harf çeşidi 7. (in, be, ayn, mim, vav, elif, te)

 Ayette “seb’a semavat” (7 sema) ifadesine gelinceye kadar olan harf adedi 7.

 “Seb’a” (7) kelimesinden itibaren ayet sonuna kadar, “seb’a” kelimesindeki harfler 7 defa geçmektedir. (Sin: 2, be: 3, ayn: 2)

 Surede “seb’a” (7) kelimesine gelinceye kadar, “seb’a” kelimesinin harfleri 7 defa geçmektedir. ("Lamelif" iki)

 “Seb’a” (7) kelimesinden sonra ibare sonuna kadar olan hece adedi tam 7.






Fedakarlığı Engelleyen Düşünce Bozukluğu: Gemisini Kurtaran Kaptan Mantığı

Kendisine Kuran'ı ve Peygamber Efendimiz (sav)'in sünnetini yol gösterici olarak kabul eden müminler için, en büyük değer Allah'ın rızasıdır. Bu nedenle din ahlakının yaşandığı bir toplumda, Allah'ın rızasını kazanmanın önemli bir yolu olan infak etmek (kişinin Allah’ın kendisine emanet olarak verdiği maddi değerleri yine Allah yolunda harcaması) ve fedakarlık yapmak için müminler arasında hayırlı bir yarış vardır. Böyle bir toplumun üyeleri, kendi şahsi menfaatlerini değil, mümin toplumunun genel menfaatlerini düşünür ve ona göre davranırlar. Kendi menfaatleri ile bir diğer müminin menfaati karşı karşıya geldiğinde ise, Allah'ın rızasını kazanmak için, karşı tarafın menfaatine uygun davranırlar.

Buna karşılık, Kuran ahlakının yaşanmadığı bir ortamda şahsi menfaatlere ve "gemisini kurtaran kaptan" mantığına dayalı bir toplum modeli hakimdir. İman etmeyen insanların çoğunda görülen ve doğal bir özellik olarak benimsenebilen bu davranış bozukluğu nedeniyle insan, kendisine verdiği önemden dolayı çevresindeki insanlara kıymet vermez. Kimseyi uğrunda fedakarlık yapılacak, sevgi ve saygı gösterilecek değerde görmez. Bu nedenle de, bu tür insanların büyük çoğunluğu evliliklerinde, arkadaşlıklarında, ortaklıklarında seçimlerini daima çıkarları doğrultusunda yaparlar.

- Bu çarpık anlayışın hakim olduğu toplulukta yetişen bir insan, çocukluğundan itibaren çıkarcı ve bencil bir karaktere sahip olması yönünde teşvik edilir. Ailesinden, arkadaşlarından, toplumun genelinden gördüğü model; çıkarcı, fırsatçı, her ortamda kendi şahsi menfaatlerini gözetip koruyan insan modelidir. Bu telkinle iman etmeyen toplumların önemli bir kuralını yani "gemisini kurtaran kaptan" olmayı daha küçük yaşlarda öğrenmeye başlar.

- Bencillik telkin ederek insanları uyanıklığa ve fırsatçılığa iten tavırlar, o toplumda söz sahibi olmak için aranılan özelliklerdir. Her ortamda kendi çıkarına maksimum fayda sağlayabilmek bunun göstergesidir. Bu yanlış anlayışa göre insan, içinde bulunduğu her durumda kendi şahsi menfaatlerini düşünmeli, başkalarına zarar verse bile "en çok fayda" prensibi ile hareket etmelidir.


- Bireyler arasındaki ilişkiyi de yine en çok fayda prensibi şekillendirir. İş yerinde patron çalışanlardan, çalışanlar patronlarından ellerinden geldiğince yararlanmaya çalışırlar. Alışverişte müşteri satıcıdan, satıcı müşteriden; arkadaşlar birbirlerinden en çok oranda çıkar sağlamaya çalışırlar.

- Din ahlakının yaşanmadığı toplumda hakim olan “gemisini kurtaran kaptan” mantığının en önemli zararı ise, bu karakteri en ileri aşamada sergileyen ve bu yöntemle nefsinin isteklerine kavuşan insanlara gizli bir hayranlık beslenmesidir. Sonuç olarak da yapılan işin gerçekte küçük düşürücü ve yüz kızartıcı olduğu önemsenmediği için çevrelerindeki bencil ve çıkarcı kişilere özenen bireylerden oluşan bir toplum ortaya çıkar.  (http://www.seytaninsistemi.com)





Gösteriş için Fedakarlık Yapmak Kişiye Yalnızca Zarar Getirir

Tüm bunların yanında, iman etmeyen toplumlara mensup bazı insanların da kimi zaman fedakarlık gösterdiklerine, fakirlere, ihtiyaç sahiplerine yardım yaptıklarına rastlamak mümkündür. Ancak burada önemli bir nokta vardır: Din ahlakına göre yaşamayan toplumların söz konusu sözde "fedakar" mensupları, yaptıkları harcamayı müminlerinki gibi Allah rızası için değil, genellikle insanlara gösteriş olsun diye yapmaktadırlar.

Müminin şahsiyeti ve asaleti, yalnızca Allah'ın rızasını aramasından ve dünyada bir iyilik ve hayır yarışı içinde olmasından kaynaklanır. Allah'ı memnun etmek için insanların mal ve mülk edinme yolunda gösterdikleri çabalar değil, yaptıkları işlerde O'nun rızasını ne kadar gözettikleri önemlidir.

Allah Katında makbul olan;

-  İslam'ın ve müminlerin menfaatlerini sürekli gözetme,

-  Müminlerin refahını artırma,

-  Allah'ın rızasının her zaman en çoğunu aramakta taviz vermeme,

-  Nefsinin ve hevesinin kötü arzularına kapılmama,

-  Şeytanın hile ve vesveselerine aldanmama,

-  İmanını ve şuurunu arttırma,

- Ahlakını daha fazla güzelleştirme yolunda gösterilen samimi çabadır. Bu şekilde, Allah'ın rızasının en çoğunu arayan müminlerin de asil ve şahsiyetli karakterleri görünümlerine yansır. (http://www.muhtesemresimler.com)





Kaplan Kafatası




Dönem: Mezozoik zaman, Kretase dönemi

Yaş: 90 milyon yıl

Bölge: Çin


Darwinistlerin açmazda olduğu konulardan biri de memelilerin kökenidir. Evrimciler, memelilerin kökenine ve bu sınıfa dahil canlıların birbirleriyle olan sözde evrimsel akrabalık ilişkilerine dair hiçbir kanıt gösteremezler. 20. yüzyılın önde gelen evrimcilerinden George Gaylord Simpson'ın açıklamaları, evrim teorisinin ne kadar büyük bir çıkmaz içinde olduğunu göstermektedir:

"Bu, memelilerin 32 ayrı takımının hepsi için geçerlidir... Her takımın bilinen en eski ve (sözde) en ilkel üyesi, bu takıma ait temel karakterlerin hepsine zaten sahiptir ve hiçbir durumda bir takımdan bir diğerine doğru ilerleyen devamlı bir gelişim bilinmemektedir. Çoğu örnekte farklılık o kadar keskin ve boşluk o kadar büyüktür ki, tüm bir takımın kökeni spekülatif ve son derece tartışmalıdır_" (George G., Simpson, "Tempo and Mode in Evolution", Columbia University Press, New York, 1944, p. 105, 107)





HZ. MEHDİ (A.S.) İSTANBUL'U MANEN FETHEDECEKTİR




Uzak yerlerdeki talebeleri Hz. Mehdi (a.s.)'ye biat edecek. Zulümü ve zalimleri fikren etkisiz hale getirecek, ülkeler düzelecek, CENAB-I HAK KENDİSİNE İSTANBUL'U (MANEN) FETHETTİRECEKTİR."

Ukayli "En-Necmu's-sakıb fi Beyanı Enne'l Mehdi min Evladı Ali b. Ebi Talib Ale't-Temam ve'l kamal

Resullah (SAV) şöyle buyurmuştur:
"Ehli Beytimden bir adam Hz. Mehdi (a.s.), (dünyaya) sahip oluncaya kadar kıyamet kopmaz.
O (HZ. MEHDİ (A.S.)), İSTANBUL'U VE CEBEL'İ (dağı- İstanbul’un 7 Tepe’sini) (MANEN) FETHEDECEKTİR"

Mer'iy b. Yusuf b. Ebi bekir b. Ahmet b. Yusuf el-Makdi'si "Feraidu Fevaidi'l Fikr Fi'l İmam El-Mehdi El-Muntazar

Hz. Mehdi (a.s.) zuhur ettiğinde uzak yerlerde hatta uzak ülkelerde yaşayan müslümanlar bile ona sevgi ve bağlılıklarını ifade edeceklerdir. Hadiste Peygamberimiz (s.a.v.), Hz. Mehdi (a.s.)’nin İstanbul’u ve dağı manen fethedeceğini bildirmiştir. Peygamberimiz (s.a.v.) hadiste geçen cebel yani dağ ifadesiyle İstanbul’un 7 tepesine dikkat çekmiştir. Bilindiği gibi İstanbul’un en büyük özelliklerinden biri de 7 tepe üzerine kurulu olmasıdır. “7 tepe” tanımlaması insanların aklına hemen İstanbul’u getiren çok ünlü bir tanımdır.





İHTİYAÇ FAZLASI EŞYALAR, İHTİYACI OLANLARA ULAŞTIRILIYOR

Ne Demişti

Hilal TV, 27 Aralık 2008

Adnan Oktar: Benim tavsiyem şunlar, bir kere ücretsiz hastaneler oluşturulması lazım. Kaliteli ve güzel hastaneler oluşması lazım. Halkın ücretsiz yiyecek alabileceği yerler oluşturulması lazım. Yani, açık marketler, yani halk ihtiyacı kadar alabileceği gibi yerler oluşturulması lazım.

Vatan TV, 15 Mart 2009

Adnan Oktar: ... Bir de fakir halkın alışveriş yapabileceği, ama bedava alışveriş yapabileceği marketler kurulması gerekiyor.

Sunucu: Sosyal marketler?

Adnan Oktar: Evet, sosyal marketler. Bunlardan Allah’a çok şükür başladı, yani dört beş tane kurdular, ama çok az, belli ki olmaz beş tane. 500 de az 5000 de az, her yerde bunun kurulması lazım. Bütün milletimiz bunu destekler, yani kursunlar mahallelere, mesela halkın fazla bir elbisesi vardır götürür verir, fazla yiyeceği vardır, götürür verir. Oradan da ihtiyacı olan fakirlere dağıtılır. Bu çok güçlü bir sosyal tedbir olur, bütün millete huzur verir bu. Yani vicdanen de rahat ederiz, sosyal yönden de çok güzel bir denge sağlar, kargaşayı da önleyecek bir sistemdir bu. Bereket de getirir bu, her şeyin üstünde çok sevap olan bir çalışma olur.



Ne Oldu

Habertürk, 18 Mart 2009


Acil İhtiyaç Projesi ihtiyaç sahiplerine sağlık, eğitim, giyecek, ev eşyası ve kitap yardımında bulunmayı amaçlıyor. İHTİYAÇ FAZLASI, KULLANILMAYAN FAKAT BAŞKASININ KULLANABİLECEĞİ EŞYALARIN İHTİYAÇ SAHİPLERİNE ulaştırıldığı vakfın merkezi Aksaray'da. Maddi imkansızlıklar yaşayanlar, vakfın Aksaray'daki bürosuna geldiklerinde, bağışlana eşyaları seçip alabiliyor





İmtihanın Sırrı




İnsan yeryüzünde bulunduğu sürece ahirete yönelik bir sınav yaşar, sonsuz ahiret yurduna ulaşmak için dünya hayatı boyunca yaptığı amellerle denenir. Gerçekte dünya hayatı Allah’ın insanları sınamak ve eğitmek için yarattığı geçici bir süredir. İnsan bu süre boyunca düşünmek, Allah’ı tanımak, O’nun hükümlerine uymak ve sadece O’nun rızasını aramakla sorumludur. Bunun yanında bu imtihan hayatı boyunca başına gelen her şeye en güzeliyle karşılık vermek, sabretmek ve güzel ahlak göstermekle yükümlüdür. Her şeyin Rabbimizden gelen bir deneme olduğunu bilmek, bunlardan zevk almak, karşılaştığı her olayı neşe ve şevkle karşılamak ise dünyadaki imtihanın müminlere has olan bir sırrıdır. Bu sitede bu sır ile ilgili detaylı açıklamalar yer almaktadır.

2009-07-19 12:55:55

Harun Yahya Etkiler | Basında Harun Yahya | Sunumlar | Ses kasetleri | İnteraktif CD'ler | Konferans setleri | Radyo programı / Piyesler | Broşürler| Site Hakkında | HarunYahya.net | Ana sayfanız yapın | Sık kullanılanlara ekle | RSS Servisi
Bu sitede yayınlanan tüm materyaller, Sayın Adnan Oktar’ı referans göstermek koşuluyla telif hakkı ödemeksizin kopyalanabilir ve çoğaltılabilir
© Sitemizde ve diğer tüm Harun Yahya eserlerinde yer alan Sayın Adnan Oktar’a ait şahsi fotoğrafların bütün yayın hakları Global Yayıncılık Ltd.Şti’ne aittir. Kısmen de olsa izinsiz kullanılamaz ve yayınlanamaz.
© 1994 Harun Yahya. www.harunyahya.org
page_top