Komünizm

Mültecilere Yardım

KİTABI İNDİRİN

KİTABIN BÖLÜMLERİ

< <
34 / total: 49

Soykırımlar... Başı Öne Eğik Liderler...

Arab News – 3 Temmuz 2015

Temmuz ayı iki önemli olayın, iki büyük soykırımın hatırlatıcısıdır. Birincisi tarihin belgeli en büyük soykırımı olarak literatüre geçen Ruanda katliamı, diğeri ise Srebrenitza dramı. İkisini de başı öne eğik olarak anar dünya liderleri; Temmuz ayında. "İzin vermemeliydik" derler; fakat olan olmuştur.

Biraz geçmişe gidelim. 7 Nisan 1994'de çoğunluğunu Hutuların oluşturduğu Ruanda ordusunun ülkedeki Tutsi azınlığa karşı soykırıma başlayarak yüzyılın en büyük katliamlarından birini gerçekleştirmesi bütün dünya tarafından sadece izlenmişti. Materyalist anlayışın en büyük kozlarından ve sahtekarlıklarından biri olan "üstün ırk" kavramı, yıllarca bir arada yaşayan Ruanda halkı üzerine uygulanmıştı. Avrupa'da ırk üzerine düşünce üreten bazı çevreler, Ruanda bölgesinde yaşayan insanların, ari ırk ile aşağı ırk arasında bir geçiş ırkı olduğunu iddia etmişlerdi. Bu yüzden Hutular, Tutsileri gerçek Ruandalı olarak değil, kendilerini sürekli aşağılayan ve sömüren Avrupalıların ülkelerindeki işgalci akrabaları olarak değerlendirmeye başlamışlardı. Sonraki manzara ise malum: Tarihte benzerine nadir rastlanan acımasız bir katliam gerçekleşti. Yüz gün gibi kısa bir süre içerisinde 800.000 Tutsi ve ılımlı Hutu vahşice katledildi. Temmuz ayında katliam son dönemine girerken BM Barış Gücü 10 askerinin ölümünü bahane ederek bölgeden çekildi. Bölgenin eski sömürgecileri Belçika ve Fransa ise bile bile gelen bu soykırımı izlemekle yetindi. Dönemin Fransa Cumhurbaşkanı François Mitterrand Le Figaro gazetesine 12 Ocak 1998'de verdiği mülakatta, "O ülkelerde soykırım yaşanması o kadar da önemli değil" şeklinde Batı'nın konuya bakış açısını çarpıcı olarak ortaya koyan açıklaması ile gündeme geldi.

11 Temmuz 1995 ise bir başka korkunç soykırımın utanç günüdür. Bosna savaşı sırasında Bosna Hersek'in Srebrenitsa şehri BM tarafından güvenli bölge ilan edilmişti. Savaş bölgesindeki insanlar bu "güvenli bölgeye" akın etmiş ve savaştan önce nüfusu 20 bin olan şehir bir anda 60 bin kişiyi barındırır olmuştu. Bölgenin korunmasından sorumlu Hollandalı askerler bir gece yarısı BM'nin Bosna'daki Barış Gücü Komutanı Hollandalı General Thom Karremans'dan aldıkları emirle şehri ve kendilerine sığınan 25 bin insanı Sırplara teslim etti. Bir hafta süren katliamlar korkunç bir soykırım tablosunu geride bıraktı. Katliamlarda kadın ve çocuk ayırımı yapılmamıştı. Şu ana kadar bu katliamla ilgili tespit edilen toplu mezarların sayısı 64'ü bulmuştur. Toplu mezarların aranması hala devam etmektedir.

Bölgeyi korumakla görevli 400 silahlı Hollanda Barış Gücü askerinin gözleri önünde gerçekleştirilmiş olan bu katliam, her Temmuz ayında Avrupa ülkelerinin devlet yetkilileri ve BM temsilcilerinin özür beyanları ile anılır. Birleşmiş Milletler, kendi denetimindeki bir "güvenli bölgeyi" bile korumaktan aciz kalmıştır.

Ortadoğu'nun güzel ülkelerinden Suriye 5 yıl içinde, sokaklarında tankların cirit attığı bir savaş alanına dönüştü. Geçmişte yaşanan Ruanda veya Bosna katliamlarını hatırlarken başı öne eğilenler acaba gelecekte Suriye için de "bunu engelleyebilirdik" deyip pişman olacaklar mı?

Acaba Ruanda'da yaşanan tarihin en vahşi soykırımı, bölgeye hakim derin güçler tarafından engellenemez miydi? Acaba 193 ülkenin temsil edildiği BM, Srebrenitsa gibi küçük bir bölgeyi iki F16 ve halkı Sırplara teslim eden bir komutanla korumaya kalkacak kadar aciz miydi? Elbette değil. Bugün bu vahşet sahnelerini anarken işte bu yüzden başlar öne eğiliyor.

Günümüze döndüğümüzde, belki de en acı tablo, tarihin tekerrürden ibaret olduğunu bir kez daha tüm açıklığıyla görmek oluyor. 20 yıl önce Ruanda ve Bosna'da yaşananların benzeri bir savaş şu an Suriye'de çok daha geniş çaplı olarak yaşanıyor. Suriye'de 4 yıl içinde yaklaşık 300 bin kişi öldü, 1.200.000 kişi yaralandı, 11.000.000 kişi ise yerlerinden edildi. Yine devrede olan bir kısım Avrupa ülkeleri, kimyasal silah, işkenceler ve yerleşim alanlarına kasıtlı bombalamaları rapor etmiş olmalarına rağmen, olan bitenler, bile bile izlenmeye devam ediyor. Raporların teslim edildiği adres ise yine 193 ülkenin teslim edildiği Birleşmiş Milletler. Fakat ülkedeki soykırıma çare üretmek bir yana, BM, ne ülkeden kaçan mültecilere çare bulabiliyor, ne de güvenli bölgeler oluşturabiliyor. Suriye konusunda ne ABD'yi, ne Avrupa ülkelerini ne de BM'yi doğrudan suçlamak kuşkusuz ki doğru olmaz. Fakat görünen o ki, bazı kişilere göre "O ülkelerde soykırım yaşanması o kadar da önemli bir şey değil".

Çıkarlar olmasa, "ırk üstünlüğü" gibi sahte materyalist saplantılar özellikle Avrupa ülkelerini himayesi altına almasa, siyasi manevralar değil "insanlık" ehemmiyetli olsa, durum Ruanda'da da, Bosna'da da, Suriye'de de şimdikinden çok farklı olurdu kuşkusuz. O zaman BM Güvenlik Konseyi'nin 5 daimi üyesi her trajedi için ortak karar almayı bilir, zevk için harcanan, israf edilen milyarlar tereddütsüz mültecilere aktarılırdı. Derhal güvenli bölgeler oluşturulur, ülkeyi kasıp kavuran tehdide karşı caydırıcı bir dünya gücü hızlıca oluşturulurdu.

Belki de sorun her şeyi Birleşmiş Milletler'den veya dünya süper güçlerinden beklemekten kaynaklanıyor. İleride daha fazla soykırım görmemek ve başımız öne eğik kalmamak için dünyaya ait kararları sadece 5 ülkeye bırakmak değil, aklı selim insanların bir araya gelip ses getireceği bir güç oluşturmak gerekiyor. Ortadoğu; ırkçılığa, Baas'ın zihniyetine ve aynı zamanda radikalizme rest çekmiş aklı selim Müslümanları da barındırıyor. Zor durumdaki insanlara nasıl yardım edilmesi gerektiğini, güvenli bölgelerin nasıl oluşturulması gerektiğini ve birlik olup nasıl caydırıcı bir güç var edilebileceğini belki de dünyayı yönetmede veto hakkına sahip 5 ülkeye bizler gösterebiliriz. Belki de o zaman "o ülkelerde" soykırımı mazur gören kişilerin sesleri, artık o kadar güçlü çıkamaz.

Sn. Adnan Oktar'ın bu makalesi Arab News gazetesinde yayınlanmıştır:

Yayınlanan Gazete Linki:
http://www.arabnews.com/columns/news/784926

İngilizcesi:
http://www.harun-yahya.net/en/Articles/206788

Türkçesi:
http://www.harunyahya.org/tr/Articles/206789/Soykirimlar-Basi-one-egik-liderler

1. Mültecilerin başka bir seçeneği yok. Ama sizin var.

Güçlü devletlerin reelpolitik hesaplara gömülüp vicdan muhasebelerini büyük ölçüde kaybettikleri şu dönemde, bu yaşanan insanlık ayıbına karşı aklı selim insanların bir araya gelip ses getireceği bir güç oluşturmak ve mültecilerin sahipsiz olmadığını göstermek gerekiyor.

 

34 / total 49
Harun Yahya'nın Mültecilere Yardım kitabını online okuyabilir, facebook, twitter gibi sosyal ağlarda paylaşabilir, bilgisayarınıza indirebilir, ödev ve tezlerinizde kullanabilir ve siteyi referans göstermek koşuluyla telif hakkı ödemeksizin site ve bloglarınızda yayınlayabilir ve kopyalayıp, çoğaltabilirsiniz.
Harun Yahya Etkiler | Basında Harun Yahya | Sunumlar | Ses kasetleri | İnteraktif CD'ler | Konferans setleri | Radyo programı / Piyesler | Broşürler| Site Hakkında | HarunYahya.net | Ana sayfanız yapın | Sık kullanılanlara ekle | RSS Servisi
Bu sitede yayınlanan tüm materyaller, Sayın Adnan Oktar’ı referans göstermek koşuluyla telif hakkı ödemeksizin kopyalanabilir ve çoğaltılabilir
© Sitemizde ve diğer tüm Harun Yahya eserlerinde yer alan Sayın Adnan Oktar’a ait şahsi fotoğrafların bütün yayın hakları Global Yayıncılık Ltd.Şti’ne aittir. Kısmen de olsa izinsiz kullanılamaz ve yayınlanamaz.
© 1994 Harun Yahya. www.harunyahya.org
page_top