KOMUNIZM.COMhttp://komunizm.comkomunizm.com - Ya Olmasaydı? - Son EklenenlertrCopyright (C) 1994 komunizm.com 1KOMUNIZM.COMhttp://komunizm.comhttp://harunyahya.com/assets/images/hy_muhur.png11666Kaçkar’ın bereketiKAÇKAR’IN BEREKETİ

Yeryüzünde bitki örtüsü olmazsa, diğer canlı türlerinin de yaşaması imkansız. Yani dağlar olmasaydı dünya üzerinde hayat mümkün olmazdı. Şimdi Kaçkar dağları’nın bu muhteşem coğrafyasının baldan, zeytine, taptaze oksijenden tertemiz sularına kadar bize sunduğu nimet çeşitliliğini birlikte izleyelim.

Kaçkar Dağı ve silsilesi, sahip olduğu doğal ve kültürel değerlerle dünyanın korunması gereken en önemli 200 ekolojik bölgesinden biri olarak seçildi. Bu bölgede Allah’ın doğada yarattığı harikulade pekçok güzelliği birarada görmek mümkün. Göller, yaylalar, ormanlar hatta buzul vadileri bile var. Elbette bu coğrafi çeşitlilik içinde yaşayan hayvan türleri de çok geniş. Tilkiden, dağ horozuna geyikten, ayıya kadar yaban hayatı tüm doğallığıyla burada görebiliyoruz. Sık ve bol yağış alan bu bölge Allah’ın bizlere sunduğu gıda çeşitliliğini de artırıyor. Çay, fındık, zeytin, kiraz, portakal, kivi, pirinç ve yaban mersininin ülkemizde en iyi yetiştiği topraklar burası. Allah’ın bu vatan topraklarında yarattığı bereket sayesinde dünyadaki fındığın yüzde 70’i burada yetişiyor. Yılda yaklaşık 550 bin ton fındık Karadeniz’in bu bereketli topraklarındaki ağaçlardan toplanıyor. Bu bereket, bu bolluk sayesinde Türkiye dünyanın bir numaralı fındık ihracatçısı. Rabbimiz bize bu topraklarda sunduğu nimet çeşitliliğinin yanında yarattığı bolluk sayesinde ekonomik açıdan da bir zenginlik yaratıyor. Fındığın her yıl ülkemize getirdiği kazancın yaklaşık 2,5 milyar dolar olduğu düşünülürse sahip olduğumuz nimetlerin değerini çok iyi taktir etmemiz gerekiyor. Bunun tek yolu da Allah’a teşekkür edip, şükretmek.

]]>
http://komunizm.com/tr/Ya-Olmasaydi/227240/kackarin-bereketihttp://komunizm.com/tr/Ya-Olmasaydi/227240/kackarin-bereketiSat, 13 Aug 2016 19:41:27 +0300
Dağlar nasıl oluşur?http://komunizm.com/tr/Ya-Olmasaydi/227003/daglar-nasil-olusurhttp://komunizm.com/tr/Ya-Olmasaydi/227003/daglar-nasil-olusurTue, 09 Aug 2016 05:13:54 +0300Antik çağlara ait inanilmaz parçalarhttp://komunizm.com/tr/Ya-Olmasaydi/225201/antik-caglara-ait-inanilmaz-parcalarhttp://komunizm.com/tr/Ya-Olmasaydi/225201/antik-caglara-ait-inanilmaz-parcalarMon, 11 Jul 2016 06:17:14 +0300Tuz ya olmasaydı?Ülkemizin tuz ihtiyacının yüzde kırkını karşılayan Tuz Gölünün faunası, yani canlı çeşitliliği de oldukça zengin. Tuz gölü birçok kuş türüne ev sahipliği yapıyor. Özellikle Avrupa’da nesli tükenmekte olan flamingoların ana üreme bölgelerinden biri burası. Bulunduğumuz yerden görünmüyor ama çok daha ilerilerde, gölün orta kesimlerinde her biri 5 bin 6 bin yuvadan oluşan, flamingolara ait dev kuluçka kolonileri bulunuyor.

Latince sal kökünden gelen tuz, yaşamın doğal kaynağı.. Her gün üzerinde hiç düşünmeden yemeklerimize tat vermesi için kullandığımız tuz, yaşamsal önemi olan 3 temel maddeden biri.. Vücudumuzdaki en basit fonksiyonların gerçekleşebilmesi için bile tuza ihtiyaç var. evet, tuz yaşam, canlılık demek.. Peki tuz olmasaydı ne olurdu hiç düşündünüz mü? Şimdi bu konuyu, sizin için hazırladığımız kısa filmde izleyelim.

Tuz besin maddesi olarak yemeklerde, ekmek yapımında ve gıda maddelerinde kullanıldığı için tuz olmasaydı yiyeceklerimiz tatsız ve lezzetsiz olurdu. Ama en önemlisi tuz olmasaydı hem zihinsel hem fiziksel faaliyetlerin hiçbirini yapamayacağımızı biliyor muydunuz? Bir bardak su içmek gibi kolay bir işi yaparken bile gerek duyduğumuz zihinsel ve fiziksel hareketlerin oluşabilmesi için sinirlere milyonlarca uyarı gider. Tuz, beyinden gelen uyarıların istenen hareketi yapacak olan kas ve organlara iletilmesinde etkilidir. Tuzun sıvıya verdiği iletkenlik özelliğiyle vücutta haberleşme sisteminin işleyişi sağlanır, buna bağlı olarak, düşünmek, konuşmak ve hareket etmek için gerekli haberleşme zemini hazırlanır. Bu sebeple, tuz olmasaydı zihinsel faaliyetleriimiz veya hareketlerimiz oluşamazdı.  Tuzun yokluğunun hayatı önem taşımasının dışında azlığı bile vücudumuzda çeşitli fonksiyonel bozukluklara yol açıyor. Tuz oranı azaldığında yani 0,2 gramın altına düştüğünde aşırı terleme, mide bulantısı, yorgunluk, vücudun esnekliğinin kaybolması, derinin kuruması, düşük tansiyon ve kan dolaşım bozuklukları gibi rahatsızlıkları ortaya çıkıyor. İşte bu nedenle tuz, sağlıklı, kaliteli bir yaşayabilmemiz için Allah’ın bizim için yarattığı çok önemli nimetlerden biri.

Tuzun tarihi araştırdığımızda 14.000 farklı kullanım alanı olduğunu, medeniyetler arasında tuz için savaşlar bile yapıldığını, tuza hakim toplumların gelişip zenginleştiğini görüyoruz. 14 bin farklı alanda kullanım tuzun hayatımızdaki önemini anlamaya yetiyor. Peki yemeklerimiz dışında tuz nerede kullanılıyor? Evet, hemen hemen herkesin aşina olduğu gibi kışın yolların buz tutmasını engellemek için tuz kullanılıyor. Tuzun antiseptik yani mikrop öldürücü özelliği de çok önemli. Bu nedenle besinlerin saklanmasında, salamura ve tuzlamalarda kullanılıyor. Tıp alanında enjeksiyonda, kompres yapımında, küçük sanayide konserve yapımında, et-balık, mandıracılık, gübre ve dericilikte, Büyük sanayi de ise çeliğe sertlik vermede ve soğutmada kullanılıyor. Tuzun kullanım alanları bu kadarla sınırlı değildir. Kozmetikte, tekstil alanında, kimya sektörü gibi daha bir çok alanda tuzun yeri var. Evet, görüyoruz ki, tuz, vücudumuz için gerekli olmasının yanında hayatın her alanında olmazsa olmaz bir madde. Yeryüzünde tuzun doğal olarak yaratılmış olması Allah’ın bize sunduğu bir nimet.

 

 

 

 

]]>
http://komunizm.com/tr/Ya-Olmasaydi/221002/tuz-ya-olmasaydihttp://komunizm.com/tr/Ya-Olmasaydi/221002/tuz-ya-olmasaydiWed, 11 May 2016 16:06:37 +0300
Tuz Gölü’nde kristallerŞu an, Türkiye’nin tuz ihtiyacının %40 ını karşılayan Tuz gölündeyiz. Tuz Gölü, yüzölçümü bakımından Türkiye'nin ikinci büyük ve en sığ gölü. Ankara, Konya ve Aksaray illerimizin sınırlarının kesiştiği yerde. Bu göldeki tuzun oluşumuna en önemli etken, çevrede jips ve tuz tabakaları içeren Oligosen formasyonunun bulunmasıdır. Ayrıca gölün sığ, buharlaşmanın şiddetli oluşu ve tabanındaki kaynaklardan tuzlu sular gelmesi de tuz birikmesine etken diğer faktörler.  Peki, her gün soframızda kullandığımız bu beyaz mucizeyi ne kadar tanıyoruz? Nasıl oluşur, yapısı nedir kısaca izleyelim ardından bu muhteşem mekanı incelemeye devam edeceğiz.

Tuz doğada sıvı halde denizlerde ve tuzlu göllerde, katı halde ise kaya tuzu şeklinde bulunur. Kimyasal olarak ise tuz asit ve bazların nötralleşmesinden elde edilir. Yani asit ve baz tepkimeye girdiklerinde ortaya bir su çıkar. Bu suyun yanında da katı bir atık oluşur. Bu katı atık tuzdur. Peki, tuzun moleküler yapısı kristal hali nasıldır hiç düşündünüz mü?

"Kristal" adını verdiğimiz şey, maddelerin katı haldeyken sahip oldukları geometrik molekül yapısıdır. Atomlar, bir molekülü oluşturabilmek için çeşitli şekillerde birleşirler. Ortaya çıkardıkları şekil üç boyutludur ve bu şekil molekül için son derece önemlidir. İşte, bir tuz kristali de birbirlerine bağlanmış olan sodyum ve klorür atomlarının üç boyutlu bir şekilde birleşmesi ile oluşur.

Görüyoruz ki, tek bir tuz tanesinin içinde, özel kimyasal bağlarla biraraya gelen atomların oluşturduğu bir dünya var. Allah dilemedikçe, bunların tek bir tanesi bile yörüngesinden sapmaz ve bu kararlılık sayesinde tuz her zaman bildiğimiz tuzdur.

 

]]>
http://komunizm.com/tr/Ya-Olmasaydi/221001/tuz-golunde-kristallerhttp://komunizm.com/tr/Ya-Olmasaydi/221001/tuz-golunde-kristallerWed, 11 May 2016 16:01:03 +0300
Tuzun bilinmeyen faydalarıTuz, vücudumuz için gerekli temel besin maddelerinden biri. Eğer her gün yeterli oranlarda tuz almazsa ciddi  sağlık sorunlarıyla karşı karşıya kalırız. Peki, vücudumuzun günlük ne kadar tuza ihtiyacı var biliyor musunuz? Evet, vücudumuz günlük olarak 0,1984 gr doğal tuza ihtiyaç duyar. Hastalıklardan uzak bir şekilde yaşama devam edebilmek için yeterli miktarda tuz almamız şart. Bunun için Allah tuzu çok kolay ulaşabileceğimiz şekilde doğada yaratmış. Örneğin şu an bulunduğumuz Tuz Gölü, ülkemizin tuz ihtiyacının yüzde 40’ını karşılıyor. Burası hazine gibi bir nimet. Bu nimetin sağlımıza etkileri sayılamayacak kadar çok. Sizin için kısa bir film hazırladık. Tuz neden sağlığımız için çok önemli, dikkatle izleyin.

Yemeklerimize tat kazandıran tuz, vücudumuzun asit-baz dengesini korur. Kas ve sinir sistemi sağlığı için asit seviyesinin sağlıklı düzeylerde olması oldukça önemlidir. Vücutta asit seviyesinin çok yüksek olması veya çok az olması bazı ciddi sağlık sorunlarına neden olmaktadır. Tuz bu asit seviyesini dengeleyerek  sağlığımızı korur.

Tuz, vücudun mineral eksikliğini giderir, elektrolit dengesini sağlar. Beyin hücrelerinden de asit fazlasının çıkarılmasını sağlar. Vücutta stresi azaltan bir öğedir. Tuz, kaslarımızın gücünü korunmasını sağlar. Kemik yapısının sağlamlığı için de gereklidir. Düzensiz kalp ritmini dengeler, tansiyonu düzenler. Tuz diş sağlığımız için de önemlidir işte bu diş macunlarında katkı maddesi olarak kullanılır.

Evet, izlediniz. Tuzun vücudumuz için faydaları sayılamayacak kadar çok... Burada çok sınırlı olarak yer verdiğimiz bu faydaları tek tek saysak, detayları anlatmaya saatler yetmez. Allah küçücük bir tuz kristalinde vücudumuz için inanılmaz faydalar yaratmış. İnsan vücudu ve tuzun oluştuğu yer katmanları birbirinden apayrı sistemler. En başta biri canlı organizma, diğeri cansız. Ama Allah, vücudumuzu doğayla öyle uyumlu yaratmış ki dışardan aldığımız kristal yapıdaki tuz molekülü vücuda girdiği anda ne yapması gerektiğini gayet iyi biliyor. Sinir sistemine, sindirim sistemine, kas-iskelet sistemine, dolaşım sistemine hemen adapte olup Allah’ın muhteşem yaratmasını neticesinde bize sağlık kazandırıyor.

 

]]>
http://komunizm.com/tr/Ya-Olmasaydi/221000/tuzun-bilinmeyen-faydalarihttp://komunizm.com/tr/Ya-Olmasaydi/221000/tuzun-bilinmeyen-faydalariWed, 11 May 2016 15:58:31 +0300
Hayati kristal; tuzTuzun tarihin eski dönemlerinde ne kadar değerli olduğunu biliyor muydunuz? Evet, tarih boyunca tuz o kadar değerliydi ki, bazı ülkelerde asker ve işçiler maaşlarını tuz olarak alıyorlardı. Çin, Roma, Fransa gibi bir çok ülke, vatandaşlarına tuz vergisi koymuştu. Bu ülkeler, yüzyıllarca tuzu devletin bir gelir kaynağı olarak görmüşlerdi. Peki, tarihte bu kadar değerli olan tuzun vücudumuz için önemi nedir? Vücudumuzdaki görevleri nelerdir? Hadi izleyelim..

İnsan vücudunun % 70' i su; bu suyun %3'ü ise tuzdan oluşuyor. Vücudumuzdaki tüm  yaşamsal olaylar, hücre içi ve hücre dışı bu tuzlu suda gerçekleşir. Bütün hücrelerimize besinler, hücre dışındaki bu sıvıyla taşınır. Sinir ve kaslarda uyarıların iletilmesi de yine tuz sayesindedir. Dokularımızda da az miktarda tuz bulunur. Dokulardaki tuzun başlıca görevi ise normal ozmatik basıncı muhafaza etmektir. Yani tuz, hücrelere besleyici maddenin (vitamin, mineral, enzim, amino asit ve glikoz gibi) girişi ve hücrelerdeki artık maddelerin dışarı çıkarılmasında bir transport görevindedir. Potasyum-sodyum pompası ile ozmos gücünün sürekliliğini yaratarak, vücudumuzun doğal su dengesini düzenlemektir. Aynı zamanda vücudun ağır metallerden ve toksinlerden arınmasını da sağlamaktadır. Bütün bunların dışında tuzun bir diğer önemli görevi de beynimizdedir. Vücudumuzdaki hiçbir sinir hücresinin, diğer organ hücreleriyle herhangi bir bağlantısı yoktur. Oysaki beyin, vücudumuzun bütün hücreleriyle iletişim içerisindedir ve bu iletişim, hürce dışı suyun elektrik iletkenliği özelliğinden yararlanılarak yapılır. Ancak, saf su elektrik iletmez. Yalnızca tuzlu su elektrik iletir. Tuzlu su sayesinde hücreler ve sinir sistemi arasında iletişim mümkün olmaktadır.

Evet, görüyoruz ki tuz yaşamın kaynağı... Tuz olmadan insan düşünemez, konuşamaz kısaca vücuttaki tüm işleyiş durur. Görüyoruz canlılığın yaratılışında herşey mükemmel, herşey planlı, hiçbir şey tesadüfen değil. Allah vücudumuzu ve onun ihtiyaçları harika bir planla yaratmış. Vücudumuzda mutlaka bulunması gereken tuzu Rabbimiz doğada hem kolay ulaşılabilir hem de tam ihtiyacı karşılayacak molekül yapısında yaratıyor. İşte bu nedenle bu gördüğünüz Tuz Gölü bizim için çok büyük nimet.

 

 

]]>
http://komunizm.com/tr/Ya-Olmasaydi/220999/hayati-kristal;-tuzhttp://komunizm.com/tr/Ya-Olmasaydi/220999/hayati-kristal;-tuzWed, 11 May 2016 10:17:17 +0300
Matematik dehası bitkilerMATEMATİK DEHASI BİTKİLER

Allah yeryüzünde çeşit çeşit ağaç formları yaratmıştır. Bunların içinde en çok rastlanan modellerden biri, gövdenin birbirine tam zıt yönünden çıkan yaprak ve dal çiftleridir. Tohum açıldıktan sonra iki tane yaprak açar, bu yapraklar 180 derecelik bir açıyla karşılıklı olarak dizilirler. İlk iki yapraktan sonra gelişen diğer iki yaprak ise maksimum dağılımı sağlamak için zıt tarafta, birinci çifte sağdan açı yaparak gelişir. Böyle bir durumda bir dalın etrafında 90 derecelik açılara sahip dört adet yaprak dizilmiş olur. Yani bu dala tepeden bakacak olursak, yaprakların tam bir kare oluşturacak şekilde 90 derecelik açılarla dizildiklerini ve üstteki yaprakların bu sayede alttaki yaprakları örtmediğini görürüz. Bu görmeye alışık olduğumuz bir şekildir. Ancak, pekçok kişi tohumların neden özellikle bu şekilde açıp, geliştiklerini düşünmezler. Oysa bu, planlı, akıllı bir yaratılışın sonucudur. Ve a amaç, yaprakların üst üste çıkarak birbirlerini örtmelerini engellemek ve hepsinin güneş ışığından faydalanabilmelerini sağlamaktır.

Bitkilerde yaprakların çıktığı noktalar matematiksel bir dizilimin sonucudur. Örneğin çilek yaprakları matematiksel olarak Fibonacci serisi olarak bilinen özel bir dizilime sahiptirler. Altın oran adı verilen ve Ortaçağ'ın en etkili matematikçisi Fibonacci'nin bulduğu bu sayı dizisinin özelliği, dizideki sayılardan her birinin kendisinden önce gelen iki sayının toplamından oluşmasıdır.

Bu gördüğünüz Fibonacci dizisi. Şimdi bu rakamların ne ifade ettiğine yakından bakalım.

Bu dizilimde önceki her iki sayının toplamı, dizilimde bir sonraki sayıyı belirler.

Sıfırla birin toplamı birdir. Birle biri topladığımızda iki. İki ile biri topladığımızda 3, 3 ile 2yi topladığımızda 5, 5 ile 3’ü topladığımızda 8... ve bu sıralama bu şekilde devam eder.

0, 1, 1, 2, 3, 5, 8, 13, 21, 34, 55, 89, 144, 233, 377, 610, 987, 1597, 2584, ... şeklinde ilerlemektedir.

Bu dizideki sayılar bir öncekine bölündüğünde, birbirine çok yakın sayılar elde edilir. Örneğin 3’ü 2’ye böldüğümüzde 1,5; 5’i 3’e böldüğümüzde 1.6; 8’i 5’e böldüğümüzde 1.6 sonucu elde ederiz.  Seride 13. sırada yer alan sayıdan sonra bu sayı sabitlenir. İşte bu sayı "altın oran" olarak adlandırılan 1,618'dir.

Çilek yapraklarının diziliminde de Fibonacci rakamları hakimdir; 2/5. Bu oran dünyanın her yerindeki çileklerde aynıdır. Diğer bitkilerin yaprak dizilimlerindeki oranlara baktığımızda da karşımıza yine Fibonacci rakamları çıkıyor. Örneğin badem ağacının yapraklarının dizilimi 5/13, böğürtlenin 1/3, ıhlamur ağacının ½ , armut ağacının ise 3/8’dir. Tüm bu rakamlar Fibonacci diziliminde yer alır. Şaşırtıcı ama gerçek. Dünyanın neresinde olursa olsun tüm ıhlamur ağaçlarının yaprak diziliminde bu oran aynıdır. Bu muhteşem oranı, bir yaratılış harikası olarak, bitkilerin yanısıra doğadaki birçok canlıda görmek mümkün.

 

 

 

 

 

]]>
http://komunizm.com/tr/Ya-Olmasaydi/220212/matematik-dehasi-bitkilerhttp://komunizm.com/tr/Ya-Olmasaydi/220212/matematik-dehasi-bitkilerSun, 24 Apr 2016 22:41:27 +0300
Bitkilerde renk tonu nasıl oluşur?BİTKİLERDE YÜZLERCE FARKLI RENK TONU NASIL OLUŞUR?

Gördüğünüz gibi buradaki lalelerin birçok farklı rengi bulunuyor ve hepsinin de yaprakları gayet simetrik ve hepsi de son derece estetik görünüyor. Kuşkusuz bu bitkiler sahip oldukları bu özellikleriyle Allah’ın yaratma sanatının delillerinden biri. Bu çiçekleri görüp de hayranlık duymamak mümkün değil. Peki bu harika çiçeklerin farklı farklı renkleri nasıl oluşuyor?

Her maddenin yansıttığı renk, o maddenin sahip olduğu pigment moleküllerine bağlıdır. Yeşil bitkilerdeki pigment molekülü “klorofil” maddesidir. Bunun yanı sıra, bitkilerde başka renkleri oluşturan pigmentler de bulunur ve bu farklı pigment türleri, buradaki lalelerde de olduğu gibi, bitkilerde gördüğümüz o muhteşem renk çeşitliliğinin oluşmasını sağlar.

Bitkinin kendisine renk veren pigmentlerin bilgisi, yaratılıştan bitkilerin DNA’larında kodlanmıştır. Bu yüzden bir bitki türü, dünyanın neresine gidilirse gidilsin hep aynı özellikleri taşır.

Dünyanın her yerindeki portakalların rengi aynıdır, şekilleri ve kabuklarının dokusu aynıdır. Portakalın kabuğunun içinde bulunan içi turuncu renkli, kokulu, şekerli su dolu torbacıkları oluşturan şeffaf zarın rengi dünyanın hiçbir yerinde değişmez. Muzlar dünyanın her yerinde aynıdır, domatesler kırmızı, güller, menekşeler, karanfiller hep aynıdır. Dünyanın neresine giderseniz gidin doğal olarak yetişen bir çileğin farklı bir renk taşıdığını göremezsiniz. Dünyanın her yerindeki çileklerin DNA’sında, onları bildiğimiz çilek haline getiren özellikler mevcuttur. Çileğin rengi, kokusu, lezzeti hep aynıdır. Bu, harika bir düzendir. Böyle bir düzenin kendi kendine, rastgele mutasyonlarla oluştuğu iddia etmek akla ve mantığına tamamen aykırıdır.

Yeryüzündeki saymakla bitiremeyeceğimiz çeşitlilikteki bitkiler, milyonlarca yıldır ne zaman, ne yapmaları gerektiğini tohumlarında saklı program sayesinde unutmadan, yanılmadan uygularlar. Hiçbir zaman bir kiraz çekirdeğinden şeftali ağacı çıkmamış, limon ağacına ait bir tohumdan çilek gelişmemiştir. Beyni, gözü, aklı olmayan bir tahta parçasının böylesine kusursuz işleyen bir programı kendi kendisine uyguluyor olması elbette ki imkansız. Milyonlarca yıldır kusursuzca devam eden bu sistemin tesadüflerin başarısı (!) olduğunu düşünmek ise akıl sahibi herkesin komik bulacağı bir düşüncedir. Tüm bitkileri, çiçekleri, sebzeleri, meyveleri bu güzellikte ve mükemmellikte yaratan Allah'tır.

]]>
http://komunizm.com/tr/Ya-Olmasaydi/220211/bitkilerde-renk-tonu-nasil-olusurhttp://komunizm.com/tr/Ya-Olmasaydi/220211/bitkilerde-renk-tonu-nasil-olusurSun, 24 Apr 2016 22:39:22 +0300
Bitkilerde saklı altın oranBİTKİLERDE SAKLI ALTIN ORAN

Çevrenizdeki bitkilere ve ağaçlara baktığınızda, dalların ve yaprakların gelişigüzel ve dağınık bir şekilde dizilmiş olduklarını düşünebilirsiniz. Oysa gerçekte böyle değildir. Her ağaçta, hangi dalın nereden çıkacağı ve yaprakların dal çevresindeki dizilişleri, hatta çiçeklerin simetrik şekilleri dahi belirli sabit kurallarla ve mucizevi ölçülerle belirlenmiştir.

Bitkiler ilk yaratıldıkları günden beri bu matematik kurallarına harfi harfine uyarlar. Yani hiçbir yaprak veya hiçbir çiçek tesadüfen ortaya çıkmaz. Bir ağaçta kaç dal olacağı, dalların nereden çıkacağı, bir dal üzerinde kaç yaprak olacağı ve bu yaprakların hangi düzenlemeyle yerleşeceği önceden bellidir. Ayrıca her bitkinin kendine özgü dallanma ve yaprak diziliş kuralları vardır.

Bilim insanları da bitkileri sadece bu dizilişlerine göre tanımlayıp sınıflandırabilmektedirler. Olağanüstü olan şey ise, örneğin Çin'deki bir kavak ağacı ile İngiltere'deki bir kavak ağacının aynı ölçü ve kurallardan haberdar olmaları ve aynı oranları uygulamalarıdır! Her bitkiyi kendine özgü matematiksel hesaplarla en estetik şekilde yaratan, tüm bu estetiğin ve kusursuz hesaplamalarla yapılan tasarımın sahibi, sonsuz bilgi sahibi olan Allah'tır. Allah bu kusursuz yaratmasını Kuran'da şöyle bildirir;

"Göklerin ve yerin mülkü O'nundur; çocuk edinmemiştir. O'na mülkünde ortak yoktur, herşeyi yaratmış, ona bir düzen vermiş, belli bir ölçüyle takdir etmiştir." (Furkan Suresi, 2)

Bitki türüne göre değişen bu diziliş şekilleri dairesel veya sarmal yapı şeklindedir. Bu özel dizilişin en önemli sonuçlarından biri yaprakların bir diğerini gölgelemeyecek şekilde yerleşmiş olmalarıdır. Botanikte "yaprak diverjansı" olarak tanımlanan bu oranlara göre bitkilerde yaprakların gövde etrafına dizilişlerindeki düzen belirli sayılarla belirlenmiştir. Bu diziliş son derece kompleks bir hesaba dayanır. Bir yapraktan başlayıp, gövde etrafında dönerek aynı hizadaki diğer yaprağa rastlayıncaya kadar yapmamız gereken tur sayısını (N) ile, bu turlar arasında karşılaştığımız yaprak sayılarını (P) ile gösterirsek, P/N oranı, bitkilerde "yaprak diverjansı" olarak adlandırılır. Bu oranlar çayır bitkilerinde ve otlarda 1/2, bataklık bitkilerinde 1/3, elma gibi meyve ağaçlarında 2/5, muz türlerinde 3/8, soğangillerde 5/13'tür.

Aynı türe ait her ağacın bu orandan haberdar olup, kendi cinsi için belirlenmiş orana uyması büyük bir mucizedir. Her muz ağacının çevresinde bir yapraktan başlayıp 8 kere tur attığımızda, aynı hizadaki diğer yaprağa rastlarız. Ve bu turlar arasında her zaman sadece 3 yaprakla karşılaşırız. Güney Afrika'dan Latin Amerika'ya kadar dünyanın neresine gidersek gidelim, bu oran şaşmaz. Evet, sadece böyle bir yaprak diziliş oranının olması dahi canlıların tesadüfen oluşmadıklarını, son derece intizamlı bir oran, plan ve tasarımla yaratıldıklarını gösteren önemli bir delildir. Canlıların genetik yapılarına bu oranı kodlayan, onları bu bilgi ve özellikle yaratan yüce Rabbimizdir.

]]>
http://komunizm.com/tr/Ya-Olmasaydi/220208/bitkilerde-sakli-altin-oranhttp://komunizm.com/tr/Ya-Olmasaydi/220208/bitkilerde-sakli-altin-oranSun, 24 Apr 2016 22:36:02 +0300
Bitkiler ne zaman çiçek açacaklarını nasıl bilirler?BİTKİLER NE ZAMAN ÇİÇEK AÇACAKLARINI NASIL BİLİRLER?

Bitkiler ne zaman çiçek açmaları gerektiğini nereden bilirler? İlkbahar mevsiminin geldiğini ve çiçeklenmeye uygun bir zaman olduğunu nasıl anlarlar?

İlkbaharın gelişi ile birlikte ağaçlar ve bitkiler bu harikulade güzel çiçeklerini açmaya başlarlar. Çiçeklenme, birçok bitkinin baharla birlikte başlayan gelişim sürecinin bir parçası. Bitkilerin çiçeklenmesi öyle tesadüfen gerçekleşen, sıradan bir olay değil. Tüm bitkiler sanki ortak bir karar almış gibi fonksiyonlarını gerçekleştirmek için belirli zamanları seçerler. Örneğin çiçeklenme. Bu önceden zamanlanmış fonksiyonlardan birisidir. Bildiğiniz gibi çoğu bitki yılın sadece belli zamanlarında çiçeklenir. Örneğin bazı çiçekler nisan - mayıs aylarında açarlar. Çünkü bu onlar için en uygun aylardır. Bitkiler çiçeklenme için uygun zamanı seçerken güneş ışığındaki değişimleri kontrol ederler. Bu şekilde çiçeklenme ve döllenme için en uygun zaman seçilerek bitkinin neslini devam ettirmesi mümkün olur.

Çiçeklenme, bitkide harekete geçen özel sinyallere ve hücre çekirdeğinde yaratılıştan varolan genetik bir programa bağlıdır. Peki, acaba bunları harekete geçirerek çiçeklenme için en uygun mevsimin geldiğini bitkiye haber veren esas faktörler nelerdir? Birlikte izliyoruz.

Florigen hormonu çiçeklerdeki mevsimlere bağlı gelişimleri başlatan ilk sinyali verir. Yapraklar “florigen” adı verilen bu sinyali, çiçeklerin olduğu dalların uç kısımlarına doğru gönderirler. Günler yeterince uzadığında faaliyete geçen bu hormon, bitkilerde tomurcukların doğru yerde ve doğru zamanda ortaya çıkmalarını sağlar. Bitkiler bu sinyale dayalı özel bir sistemi ağustos ayının sonuna kadar kullanırlar.

Almanya’da Max Planck Enstitüsü, Japonya’da Kyoto ve İsveç’te Umea Üniversiteleri’nde görevli araştırmacılar “tere bitkisi” üzerinde yaptıkları incelemede florigen hormonunun, yapraklardaki FT geninin mesajcı RNA’sı üzerinden sentezlendiğini keşfettiler.

Bitkiler çiçeklenmeyi teşvik eden bir uyarı aldıktan sonra FT geni, yapraklarda uyarılır.  Ardından söz konusu mesajcı RNA, yapraklardan büyümenin meydana geldiği uca doğru ilerler. Orada FT proteini, FD olarak bilinen büyüme ucuna özgü proteinle etkileşime geçer. Bu çift etkili moleküler unsur, bitkilerde tomurcukların doğru yerde ve doğru zamanda gelişmesini sağlar.

Şaşırtıcı değil mi? Her baharda görmeye alışık olduğumuz bu muhteşem güzelliği yaratan Rabbimiz, bitkilerde öyle ince hesaplar, öyle kompleks mekanizmalar varetmiş ki buna hayran olmamak mümkün değil. Tüm bu güzelliğin çamurlu sulardan tesadüfen oluştuğunu söyleyip, bunları Allah’ın yarattığını güya bilim adına inkar etmek çok büyük bir zulümdür, nimetin değerini bilmemektir.

"Şimdi ekmekte olduğunuz (tohum)u gördünüz mü? Onu sizler mi bitiriyorsunuz, yoksa bitiren Biz miyiz? Eğer dilemiş olsaydık, gerçekten onu bir ot kırıntısı kılardık; böylelikle şaşar-kalırdınız." (Vakıa Suresi, 63-65)

 

]]>
http://komunizm.com/tr/Ya-Olmasaydi/220173/bitkiler-ne-zaman-cicek-acacaklarinihttp://komunizm.com/tr/Ya-Olmasaydi/220173/bitkiler-ne-zaman-cicek-acacaklariniSun, 24 Apr 2016 18:49:50 +0300
Bahar başlıyor, hayat yeniden canlanıyorBAHAR BAŞLIYOR, HAYAT YENİDEN CANLANIYOR.

Soğuk kış aylarını geride bıraktık. Sıcak yaz günlerinin habercisi bahar mevsiminin başlangıcındayız. Bildiğiniz gibi bu mevsimde doğa yeniden canlanır, çiçekler rengarenk açar, kış aylarında kuruyan dallar yapraklarla yeniden yeşerir ve bu durum hem insanlar hem de doğadaki diğer tüm canlılar tarafından da adeta sevinçle karşılanır. Peki doğanın yeniden canlanması için ihtiyaç duyulan şeyler nelerdir?

Taneyi ve çekirdeği yaran şüphesiz Allah'tır. O, diriyi ölüden çıkarır, ölüyü de diriden çıkarır. İşte Allah budur. Öyleyse nasıl oluyor da çevriliyorsunuz? (Enam Suresi, 95)

Okuduğum bu ayet, Enam Suresi’nin 95. ayeti. Bu ayette, Kuran'ın indirildiği dönemde bilinmesi mümkün olmayan bir besin döngüsüne dikkat çekiliyor.

Kışın doğadaki bitkilerin ve canlıların birçoğu ölürler ve ölen bu canlılar gözle görülemeyecek kadar küçük olan mikroorganizmalar tarafından süratle parçalanırlar. Böylece ölü bitkiler ve canlılar organik moleküllerine ayrışmış olurlar. Bu moleküller toprağa karışarak, ağaçların ve bitkilerin kökleri tarafından emilirler ve dolayısıyla da insanların ve hayvanların temel besin kaynağı olurlar. Eğer bu dönüşüm olmasaydı dünyada yaşam mümkün olmazdı.

Gözle görülemeyen bu küçücük bakteriler, canlıların ihtiyacı olan mineralleri ve besinleri hazırlamakla sorumludurlar. Kış boyunca neredeyse ölü olan bitkilerin ve bazı hayvanların yazın tekrar canlanırken ihtiyaç duyacakları tüm besin ve mineraller, kışın bakterilerin yaptığı faaliyetler ile sağlanır. Kış boyunca bakteriler, organik atıkları yani hayvan ve bitki ölülerini ayrıştırarak minerallere dönüştürürler. Böylelikle canlılar bahar aylarında uyandıklarında besinlerini de toprakta hazır olarak bulurlar. Bakteriler sayesinde hem bulundukları ortamda bir “bahar temizliği” yapılmış olur, hem de baharda yeniden canlanan doğa için yeterli miktarda besin hazırlanmış olur.

Görüldüğü gibi ölen canlılar, yeni canlıların hayat bulmasında birinci dereceden rol oynarlar. Böylelikle Allah'ın ayette “diriyi ölüden çıkarır, ölüyü de diriden çıkarır” ifadesiyle dikkat çektiği bu dönüşüm en mükemmel şekilde gerçekleşmiş olur. Kuran'da böylesine detaylı bir bilgiye asırlar öncesinden dikkat çekilmesi, Kuran'ın Allah'ın sözü olduğunun delillerinden birisi.

 

 

]]>
http://komunizm.com/tr/Ya-Olmasaydi/220016/bahar-basliyor-hayat-yeniden-canlaniyorhttp://komunizm.com/tr/Ya-Olmasaydi/220016/bahar-basliyor-hayat-yeniden-canlaniyorThu, 21 Apr 2016 15:58:22 +0300
Atın evrimi safsatasıAtın evrimi safsatası

Fosiller canlıların bundan milyonlarca yıl önce yaşamış örneklerine dair bize bilgi sunar. Doğal olaylar sonucunda kimi zaman taşlaşarak kimi zaman amberler içinde korunarak milyonlarca yıl öncesinden korunarak bugüne gelirler. Kelebekten, kaplumbağaya, timsahtan, köpekbalığına kadar herçeşit hayvana ait 750 milyondan fazla fosil bugüne kadar toprak altından çıkarıldı. Çıkarılan bu fosillerden bazıları da atlara ait örnekler. Bugün yaşayan atların kemik yapısını birebir taşıyan örnekler. Ancak bu bulgulara rağmen evrimci paleontologlar soyu tükenmiş bazı canlıların fosillerini sergileyerek atların evrimleştiği safsatasını ortaya attılar. Şimdi atın evrimi diye ortaya atılan asılsız iddia nasıl üretildi izleyelim.

"Atın evrimi" senaryosu, farklı tür canlılara ait fosillerin evrimcilerin hayal güçleri doğrultusunda oluşturdukları bir şemaya dayanır. Farklı araştırmacıların öne sürdüğü 20'den fazla atın evrimi şeması var. Hepsi de birbirinden farklı olan bu soy ağaçları hakkında evrimciler arasında da bir görüş birliği yoktur. Bu sıralamalardaki tek ortak nokta, 55 milyon yıl önceki Eosen devrinde yaşamış Eohippus adlı köpek benzeri bir canlının atın ilk atası olduğuna inanılmasıdır. Oysa atın milyonlarca yıl önce yok olmuş atası olarak sunulan Eohippus, halen Afrika'da yaşayan ve atla hiçbir ilgisi ve benzerliği olmayan Hyrax isimli hayvanın hemen hemen aynısıdır. Ayrıca  Eohippus ile aynı katmanda, günümüzde yaşayan Equus nevadensis ve Equus occidentalis gibi at cinslerinin de fosilleri bulundu. Bu, günümüzdeki at ile onun sözde atasının aynı zamanda yaşadığını gösteriyor ki, bu atın evrimi denen sürecin hiçbir zaman yaşanmadığı kanıtlıyor.

Bugün pek çok evrimci, atın evrimi senaryosunun geçersizliğini kabul ediyor. Ünlü evrimci paleontolog Colin Patterson da, hala İngiltere Doğa Tarihi Müzesi'nin alt katında duran bu şema hakkında şunları söyler:

Hayatın doğası hakkında her biri birbirinden hayali bir sürü kötü hikaye vardır. Bunun en ünlü örneğiyse, belki 50 yıl önce hazırlanmış olan ve hala alt katta duran atın evrimi sergisidir. Atın evrimi, birbirini izleyen yüzlerce bilimsel kaynak tarafından büyük bir gerçek gibi sunulmuştur. Ancak şimdi, bu tip iddiaları ortaya atan kişilerin yaptıkları tahminlerin, yalnızca spekülasyon olduklarını düşünüyorum. 

Evet tüm bu gerçekler, evrim teorisinin en sağlam delillerinden birisi gibi sunulan atın evrimi şemalarının, hiçbir geçerliliğe sahip olmayan hayali sıralamalar olduklarını ispatlıyor. Diğer tüm canlılar gibi bu atlar da, evrimsel bir ataya sahip olmadan ilk andan itibaren mükemmel bir canlı olarak yaratılmışlardır.

]]>
http://komunizm.com/tr/Ya-Olmasaydi/218759/atin-evrimi-safsatasihttp://komunizm.com/tr/Ya-Olmasaydi/218759/atin-evrimi-safsatasiMon, 28 Mar 2016 18:44:28 +0300
Atların muhteşem kas-iskelet yapısıAtların muhteşem kas-iskelet yapısı

Binek ve spor hayvanı olarak bilinen bu asil görünümlü atların tüylerinin bir termostat görevi gördüğünü biliyor muydunuz? Atların tüyleri, onlara görsel bir güzellik kattığı gibi, aslında belli bir amaca da hizmet ediyor.

Atların tüyleri vücut ısılarının ayarlanması için ısı ayarlayıcısı görevindedir. Atların vücut sıcaklıkları her zaman 38 derece olmalıdır. Bu ısının korunması için de soğuk kış günlerinde atların tüyleri uzar, sıcak günlerde ise dökülür. Bu yaratılışları sayesinde atların vücut ısıları sabit kalır. Atlar tüylerini uzatmaya veya dökmeye hiç bir şekilde karar veremezler. Hatta bunun farkında bile değiller. Allah onları hem görünüm olarak harika yaratmıştır hem de fiziksel işleyişleri muhteşemdir. 

İşte size atlar hakkında ilginç bir özellik daha. Atlar ayakta uyurlar. çok ilginç değil mi? Peki nasıl olur da uyurken hiç düşmezler biliyor musunuz? Nitelikli özelliklere sahip kas-kemik yapıları sayesinde. Şimdi bu özellikler nedir kısa filmimizi izleyip sonra bu çiftlikte bu harika atların özelliklerini keşfetmeye devam edeceğiz.

Atlar ayakta uyurlar ve uyurken yere düşmezler çünkü atların bacak kemiklerinin kilitlenebilme özelliği vardır. Bu özellik sayesinde atlar hem ayakta uyurlar hem de yük taşıyabilirler. Oysa bizler oturduğumuz yerde uyuyakaldığımızda bile başımızın yana düşmesini engelleyemeyiz. Bu Allah’ın atlarda yarattığı üstün özelliklerden biri.

Allah, atları insanlara faydalı olacak pekçok özellikle yaratmış. Atların büyük adım atma özellikleri, sağlam kemik-kas yapıları, motorlu araçlar keşfedilmeden önce ulaşımda insanlara büyük kolaylıklar sağlamışlardı. Halen de dünyanın pekçok yerinde atların gücünden faydalanılıyor. Atlar çok büyük adımlar atabilirler çünkü ön bacaklarını omurgaya bağlayan köprücük kemikleri yoktur. Onun yerine bir kas dokusuyla bacaklar omurgaya bağlanır. Bu atların çok çevik olup türlü türlü manevralar yapabilmesini sağlar.

Atların bacaklarındaki bir başka özellik de hızlandıkça enerji tasarrufu sağlayan bir kemik-kas mekanizmasına sahip olmalarıdır. Atlar dörtnala koşarlarken dört ayağının da yerden kesildiği, adeta uçarcasına ileriye atıldığı anlar olur. Atların yaratılışındaki bu muhteşem kemik-kas yapısı onlara bu harika özellikleri sağlıyor.

Atların hızlı koşabilmeleri oldukça önemli ancak bunun yanında bir faydaları daha var ki o da tarih boyunca biz insanlar için çok büyük bir nimet oldu ve olmaya devam ediyor; yük taşıyabilmeleri. Atların hiç zorlanmadan yük taşıyabilmelerinin sebebi yakın zamanda keşfedildi. Atların bacak kemiklerini inceleyen araştırmacılar, kemiklerde yükü kemiğin her yanına dağıtmaya yarayan bir özellik buldular. Işte bu özellik sayesinde atlar sırtlarındaki onca yüke rağmen koşar, engel atlar ve kaza geçirmedikçe bacakları kırılmaz. Atlar hem görsel hem de işlevsel açıdan Allah’ın bizler için yarattığı mükemmel canlılardır.

 

]]>
http://komunizm.com/tr/Ya-Olmasaydi/218612/atlarin-muhtesem-kas-iskelet-yapisihttp://komunizm.com/tr/Ya-Olmasaydi/218612/atlarin-muhtesem-kas-iskelet-yapisiSat, 26 Mar 2016 17:08:49 +0200
Çanakkale’de ümmet ruhu vardıhttp://komunizm.com/tr/Ya-Olmasaydi/218281/canakkalede-ummet-ruhu-vardihttp://komunizm.com/tr/Ya-Olmasaydi/218281/canakkalede-ummet-ruhu-vardiSat, 19 Mar 2016 03:31:36 +0200Çanakkale şehitlerinin unutulmaz mektuplarıhttp://komunizm.com/tr/Ya-Olmasaydi/218280/canakkale-sehitlerinin-unutulmaz-mektuplarihttp://komunizm.com/tr/Ya-Olmasaydi/218280/canakkale-sehitlerinin-unutulmaz-mektuplariSat, 19 Mar 2016 03:29:15 +0200Çanakkale’de destan yazan kahramanlarhttp://komunizm.com/tr/Ya-Olmasaydi/218227/canakkalede-destan-yazan-kahramanlarhttp://komunizm.com/tr/Ya-Olmasaydi/218227/canakkalede-destan-yazan-kahramanlarThu, 17 Mar 2016 22:28:17 +0200Bir Kuran mucizesi; Yer çekimihttp://komunizm.com/tr/Ya-Olmasaydi/218005/bir-kuran-mucizesi;-yer-cekimihttp://komunizm.com/tr/Ya-Olmasaydi/218005/bir-kuran-mucizesi;-yer-cekimiSun, 13 Mar 2016 16:40:17 +0200Bilim insanları evrendeki hassas denge hakkında ne diyor?http://komunizm.com/tr/Ya-Olmasaydi/218004/bilim-insanlari-evrendeki-hassas-dengehttp://komunizm.com/tr/Ya-Olmasaydi/218004/bilim-insanlari-evrendeki-hassas-dengeSun, 13 Mar 2016 16:38:06 +0200Yerçekimi kuvveti vücuda nasıl etki eder?http://komunizm.com/tr/Ya-Olmasaydi/218003/yercekimi-kuvveti-vucuda-nasil-etkihttp://komunizm.com/tr/Ya-Olmasaydi/218003/yercekimi-kuvveti-vucuda-nasil-etkiSun, 13 Mar 2016 16:36:23 +0200